14 Kasım, 2009

74 - Freud ve Dinlerin Kaynağı

Cumartesi, Kasım 14, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , , 2 yorum

Psikoanalizin babası Avusturyalı ünlü nörolojist Sigmund Freud'un teorisi Oedipus kompleksinin adını aldığı Yunan mitolojisi kahramanı Oedipus'un hikayesinden bir önceki yazıda bahsetmiştim.

Şimdi ise Freud'un dinler ve Oedipus kompleksi arasında kurduğu ilginç bağdan bahsetmek istiyorum. Öncelikle bu kompleksi kısaca,
bireyin karşı cinsten ebeveyne karşı duyduğu sahip olma, kendi cinsiyetinden olan ebeveyne ise beslediği yıkıcı hislerin toplamı olarak tanımlayabiliriz. Özellikle erkek çocukların psikolojisini açıklayabilen teori, blinçaltına itilmiş ve devamlı baskılanan duygu ve düşünceleri açıklıyor. Kişilerin, bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatamamalarının gelecekteki cinsel seçimlerinde veya bağlanmayı seçtikleri insanların karşı cinsten olan ebeveyne benzemesi şeklinde kendini gösterebileceği söyleniyor.
Oedipus kompleksinin din ile ne ilgisi olabileceğine gelince... Freud'un teorisine göre insan aklı/ruhu ego, id ve süperego adlı bölümlerden oluşur. Çok kısaca anlatmak gerekirse, id ahlaki değerlerle alakası olmayan kişinin en temel istekleri, tutkularıdır. Ego'nun görevi temel güdüler ile gerçeklik arasındaki dengeyi bulmaktır. Süperego ise tutkuları, fantezileri bastırmak ve sosyal açıdan bireyi uyumlu hale getirmeyi amaçlar. Bu yüzden de kısıtlayıcı ve baskılayıcı bir yapıya sahiptir. Önemli nokta ise, süperego'nun Oedipus kompleksi sonucu gelişmesi; çocuğun anneye karşı duyduğu cinsel bağların baskılanması ve babayla özdeşleşme sonucu oluşmasıdır.

Yani süperego, insanın hep daha iyisini hedeflemesidir. Süperego için asla yeterince iyi olamayan insan, bilinçsiz bir suçluluk duygusu hissetmektedir. Bu aşağılanma duygusu ise, Freud'a göre dinlerdeki yeterince iyi olamama ve günahkar hissetme duygularına karşılık gelir. 

Daha da derinleştirirsek... Çocuğun anneye olan yakınlığını bastırıp kendisini babayla özdeşleştirdiğini söylemiştik. Daha önceki hislerinden dolayı bir yandan suçluluk duyup, bir yandan da baba figürü ile kendini özdeşleştirmek istediğinden ona hayranlık besleyen çocuk bir ikilemde kalmıştır.
Babaya duyulan korku ve eş zamanlı hayranlık ise dinlerin ana çıkış noktasıdır diyor Freud. Çünkü dinlerde de korku ve hayranlık beslenen ve kişilerin kendilerini ona karşı suçlu hissettikleri bir tanrı vardır. Ayrıca, dinleri Oedipus kompleksinin bir çözüm aracı olarak görmüş Freud; çünkü inananların, duydukları bilinçsiz suçluluk duygusundan bu şekilde arınmanın bir yolunu bulduklarını düşünüyor.

Oedipus kompleksinden bu kadar bahsetmişken, adeta bu kompleksi kanıtlamak adına yazılmış 1911 tarihli I Want a Girl (Just Like the Girl) şarkısının sözlerine aşağıda göz atabilirsiniz. Nakaratını Türkçe'ye şu şekilde çevirebiliriz: "Bir kız istiyorum, öyle bir kız ki, tam olarak sevgili yaşlı babamla evlenmiş olan gibi".


When I was a boy my mother often said to me,
Get married boy and see,
How happy you will be.
I have looked all over, but no girlie can I find,
Who seems to be just like the little girl I have in mind.
I will have to look around
Until the right one I have found:

cho: I want a girl
     Just like the girl who married dear old Dad
.
     She was a pearl
     And the only girl that Daddy ever had;
     A real old fashioned girl with heart so true,
     One who loves nobody else but you,
     Oh I want a girl
     Just like the girl that married dear old Dad.

By the old mill stream there sits a couple old and gray
Thgough years have rolled away
Their hearts are young today.
Mother Dear looks up at Dad with love light in her eye
He steals a kiss, a fond embrace
While evening breezes sigh,
They're as happy as can be,
So that's the kind of love for me.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Merhabalar,
Bu yorum elinize ulaşır mı bilmiyorum fakat umarım alırsınız. Ben Çocuk Gelişimi bölümü öğrencisiyim ve yakın zamanlarda "Çocukta Cinsel Gelişim" konusunu işledik. Ben de "Oedipus" ve "Elektra" komplekslerini araştırırken sayfanızla karşılaştım. Gerçekten çok yararlı bir sayfa. Bana ne kadar yardımcı oldunuz bir bilseniz. Böyle, bilimsel gerçeklerin altında yatan hikayeleri öğrenmek beni her zaman çok meraklandırmıştır. Umarım blog yazmaya devam edersiniz.
Selam ile.

Berna Arslan dedi ki...

Merhaba, yorumunuz için çok teşekkür ederim. Bu sıralar pek yazamıyorum ama umarım devam ederim. Sevgiler