12 Ocak, 2010

92 - Rüyalar Gerçekten Bilinçaltının Aynası mıdır?

Salı, Ocak 12, 2010 Gönderen Berna Arslan , , , , , , , 1 yorum

Harvard Üniversitesi'nde psikiyatrist olan Allan Hobson, Sigmund Freud'un rüyalarla ilgili olan yaygın teorisine karşı 1977'de bir teori geliştirmiş ve böylece Freud'un rüyaların bilinçaltımızın yansıması olduğu fikrine karşı çıkmış. Peki Hobson ne diyor?

Buna değinmeden önce kısaca uykunun çeşitli evreleri olduğunu ve bunlardan biri olan 
REM (Rapid Eye Movement) evresinde rüyaları gördüğümüzü hatırlayabiliriz. REM evresinde vücudumuzda çeşitli değişiklikler meydana geliyor: Gözlerimiz hızlıca hareket ediyor, gördüğümüz rüyaları harekete geçirmememiz için vücut felçli durumuna girerek kas hareketi en aza indirgeniyor.




Hobson'a geri dönersek... Teorisindeki ana nokta şöyle özetlenebilir: Beyin sapında bazı bölgelerin aktif olması sonucu rastgele sinyaller üretilir. Beyin bu sinyallere anlam vermeye çalışır ve rüyalar da bu anlam verme sürecinin sonucudur.

Bu teori, tahmin edileceği üzere yıllardan beri
psikoanalizin temel taşlarından biri olan rüyaların, kişilerin bastırılmış isteklerini ve bilinçaltına ittiklerini sembolize etmesi anlayışına karşı çıkıyor. Psikoanalistler ise bu teoriyi reddediyor ve REM evresine fizyolojik bir açıklama getirmenin rüyalara psikolojik bir açıklama getirmiş olmakla aynı olmayacağını söylüyorlar.

Bunun dışında bu teori rastgele sinyallere dayandığı için,
üstüste birkaç gece görülen aynı rüyaları açıklamakta zorlanabilir. Belki de her meseleye birkaç farklı açıdan yaklaşmak ve ışığın bazen parçacık bazen dalga olabilmesi gibi, rüyalara da hem bilinçaltı açısından hem de fizyolojik açıdan bakmak gerekiyordur. (Bu tamamen naçiz fikrim)

Sonuç olarak, rüyaların işlevi üzerinde -eğer bir işlevleri varsa- bir fikir birliği bulunmuyor.

(Teoriyle ilgili çok kısa bilgi: 
http://en.wikipedia.org/wiki/Activation-synthesis_hypothesis )

1 yorum:

Murat Beyabat dedi ki...

REM esnasında hafıza pekiştirme-öğrenme fonksiyonunun bir epifenomeni olabilir rüya. Freudyen açıdan bakarsak da bu işlem sırasında ortaya çıkan semboller, görseller vs freudyen süreçler sonucunda bir hikayeye bağlanabilir.