08 Mart, 2010

Film: Alice in Wonderland

Pazartesi, Mart 08, 2010 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok

Yoğunluk sebebiyle bir süredir özlediğim bloguma geri dönüyorum. Açılışı da dün gece izlediğim Alice in Wonderland - Alis Harikalar Diyarında filmine ayırmak istedim. Çocukluğumuzda neredeyse hepimizin okuduğu kitabı hakkında da bir yazı yazmıştım daha önce, merak edenler buraya bakabilir. Onunla da kalmayıp başka yönlerini de araştırıp yazmıştım, buraya ve buraya tıklayabilirsiniz.


Filme geçmeden önce Alice'in benim için hikayesini anlatayım:  Küçükken de beni çözemediğim bir yönüyle rahatsız eden "masalın" İngilizce'yi kullanım açısından çok yaratıcı olduğunu duyuyor, ama resimlerinden hala tedirgin olduğumdan bir türlü alıp tekrar okuyamıyordum. Bu sınırı nihayet aştığımda, harikalar diyarı ve dili beni çok etkilemişti. O yüzden bu filmi de oldukça merakla bekledim.


Ve hayal kırıklığına uğramadım. Tim Burton en sevdiği oyuncusu Johnny Depp'i yanına alarak, bizi hem fantastik hem de üç boyutlu dünyasında büyük bir zevkle gezdiriyor. Görsellik açısından zengin olan film, Alice'e kitaptaki karakterleri alarak yeni bir hikaye yazmış. Bu açıdan senaryo, kitabı birebir kopyalamıyor, yaratıcı hamlelerle film olarak daha iyi kabul edilebilecek bir noktaya çekiyor.


Öncelikle Alice'i canlandıran Mia Wasikowska'nın adını sanını pek duymamış oluşumuz olumlu bir etkiye sahip. Filmin öne çıkan oyuncuları tahmin edilebileceği gibi çılgın şapkacı rolünde Johnny Depp, Kırmızı Kraliçe olarak Helena Bonham Carter ve Beyaz Kraliçe olarak Anne Hatheway. Bunun dışında ise Alice'in fantastik dünyasının karakterleri çıkıyor hikaye boyunca karşımıza. Filmin en sevdiğim yönlerinden biri kitaptaki resimlerden esinlenmiş oluşu. (Kitabın orjinalinde resimler vardır ve hepsini şu adreste görebilirsiniz.) Buna rağmen insanın gözünün aradığı ve filmde yer almayan karakterler ve olaylar da yok değil. Örneğin, hikayenin en başında Alice'in boyu oldukça büyüdüğünde ağlaması ve daha sonra küçülünce gözyaşlarında yüzmesi, veya yumurta kafalı Humpty Dumpty, "mine is a long sad tale" diyen fare gibi bazı detayları gözlerim aradı. Ama yine de var olan karakterler olabildiğince iyi canlandırılmış veya görsel efektlerle yaratılmıştı.


Beni şaşırtan başka bir unsur ise kitapta bir şiirde geçen "Jabberwocky"nin filmin ana sahnelerinden birinde yer alan bir canavara dönüşmüş olmasıydı. Şimdi bu şiirde özel olan ne derseniz, sayılacak bir şeyler var, ama en önemlisi şiirin çoğunlukla uydurma kelimelerden oluşması. Şiirde şöyle bir mısra vardır: "He took his vorpal sword in hand", yani "Eline vorpal kılıcını aldı", niye vorpal'ı çeviremedik derseniz, uydurma bir kelime olduğu için. Ancak filmde gerçekten "vorpal kılıcı" diye bir kavram yaratılmış ve Jabberwocky'nin sonunu getirmesi gereken kılıcın bu olduğu söyleniyor. Anlaşılan senarist bu şiirden oldukça etkilenmiş, çünkü yine içinden bir mısra almış ve orada geçen "jubjub" kuşuna ve "bandersnatch" yaratığına hayat vermiş. Bunun dışında, son sahnelere doğru gerçekleşen savaşın satranç tahtası üzerinde olması da çok iyi bir fikirdi. Ancak senaryo ile kitap arasında tutmayan bir nokta Kırmızı Kraliçe hakkında: Filmde canlandırılan bu karakter aslında kitaptaki "Kupa Kızı"nı temsil ediyor. Bu iki karakter birbiriyle karıştırıldığından kitabın yazarı da bir konuşmasında onların farklı karakterler olduğunu vurgulamış. Filmde Kırmızı Kraliçe'nin sembolü olarak da kupa yeni kalp kullanılmış. (Bir detay daha, Kırmızı ve Beyaz Kraliçe'ler satrançta karşılıklı vezirlere denk geliyor.)


Bunun dışında "Nightmare Before Christmas"ta kullanılan yazı karakteri ve bazı tasarım benzerliklerini bu filmde de bulmak mümkün. Alice ormanda dolaşırken, ağaçların kıvrık dallarında Burton'ın hayalgücünü tanımak zor değil.


Son olarak ben filmi dublajlı izledim, Johnny Depp'in çok sevdiğim aksanı ve sesinden çok şey kaçırdığıma eminim. En yakın zamanda biraz da İngilizcesine göz atarım diyorum. Size de iyi seyirler dilerim. "You've got a very important date."

0 yorum: