28 Aralık, 2010

234 - 2. Ayak Parmağınız Daha Uzunsa

Salı, Aralık 28, 2010 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Bugün Hürriyet'in eki Kelebek'te Yonca Tokbaş "2 numaralı ayak parmağım çok uzun" diye bir yazı yazmış. Ben de aynı durumda olduğumdan yazı ilgimi çekti ve bu duruma bir isim verildiğini bile öğrendim. "Morton's Toe" yani "Morton'un ayak başparmağı" adı verilen bu durumda ayağınızın ikinci parmağı baş parmağından daha uzun oluyor. 


Örneğin burnunda ufak bir açıklık olan ayakkabılar ayağınızda pek acayip duracağından onlardan vazgeçiyorsunuz. Bir yandan da eski Yunan tanrı ve tanrıça heykellerindeki ayakların hep böyle tasvir edildiğini görüyor ve bunun ideal bir portre olduğunu öğreniyorsunuz. İyi mi kötü mü diye karar veremezken wikipedia'dan biraz alıntı yapayım: Dünyada görülme oranı 10% civarındaymış. Normalde başparmak, ağırlığı dengelerken bu durumda bu görev ikinci parmağa kalıyormuş. Bu ayak tipine göre yapılmamış ayakkabılar da tırnakta deformasyona yol açabilirmiş. Ayrıca bu durum ayağın yan kemiğinde dışarı doğru çıkmaya da yol açabilirmiş. Evet bu da bende var. Başka bir belirti de 2., 3. veya 4. parmağın ekleminde şişme olmasıymış. Neyse oradan yırttım.


Söylenenlerin en kötüsü ise bu durumun kalça, bel, sırt, boyun ağrılarına yol açabileceği. Son zamanlarda yorulduğumda, ağır taşıdığımda ortaya çıkan bir ağrıdan şikayetçiyim ve doktora gitmeyi düşünüyorum. Şimdi acaba bir bağlantı var mı diye düşünmeye başlamadım değil.

Son olarak Özgürlük Heykeli'nin ayakları da bu şekildeymiş. Neyse en azından ayakkabı dünyası değil ama heykeller bizi destekliyor!

27 Aralık, 2010

233 - Google Body Browser

Pazartesi, Aralık 27, 2010 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Google'ın yeni ürünü, insan vücudunun 3 boyutlu olarak incelenebileceği Body Browser. Kasları, iskeleti, iç organları inceleyebileceğiniz bu ürün Aralık ayında piyasaya çıktı. Google Earth'te nasıl dünyayı inceliyorsanız bunda da insan vücudunu inceliyorsunuz.

Tarayıcınızdan bu işleri yapabilmeniz tabii oldukça pratik ve masrafsız. Ürünün anatomi eğitiminde faydalı olacağı düşünülüyor. Ve ilgili videoyu buradan izlemek mümkün.

22 Aralık, 2010

231 - Not Responsible

Çarşamba, Aralık 22, 2010 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Arada bir tv'de TRT4'te "Anılarla Müzik" programına takılıyorum. Daha sonradan ünlü olmuş İzel, Reyhan Karaca gibi şarkıcıları yeni konservatuardan mezun, çömez halleriyle piyanoda Şevket Uğurluer'e eşlik ederken görmek de mümkün oluyor. 

Bu program sayesinde yıllardır annemin de sözlerini bilmeden mırıldandığı "Not Responsible" adlı sevimli parçayı keşfettim. İlk kez Helen Shapiro tarafından seslendirilen şarkı Şevket Uğurluer tarafından da plak olarak kaydedilmiş. Fırsat buldukça -yani vokal yapacak konuk buldukça- bu şarkıyı programında seslendiren Uğurluer'in güzel yorumu için buradaki videoyu izleyebilirsiniz.

12 Aralık, 2010

227 - Bir Tuzluk Sizi Nasıl Karakolluk Eder?

Pazar, Aralık 12, 2010 Gönderen Berna Arslan 1 yorum
Yıllar önce olmuş bir olaymış bu ama o zaman kaçırmışım. Dün akşam bir arkadaş bahsedince ben de yazayım dedim.

Bugün internette bakınca 2001 yılında yaşandığını öğrendim. Trajikomik bir hikaye. Zeytinburnu'nda bir ocakbaşında çalışan komi, pazarda aşçıbaşı tiplemesinde tuzlukların satıldığını görüyor. Ocakbaşında çalışan aşçıya benzeyen tuzluklardan 12 tane alıp lokantaya getiriyor. Bir süreliğine lokantada çalışanların eğlencesi haline dönüşüyor tuzluklar. Bıyıklı, büyük burunlu ve göbekli bir Türk'e benzeyen tuzluklar bunlar, resim de aşağıda.

Ocakbaşında sık sık yemek yiyen sivil polisler bir gün haklarında ihbar olduğu ve tuzlukların Apo'ya benzediği gerekçesiyle tuzlukları toplayıp delil poşetine atıyor ve işyeri sahibini de gözaltına alıyor. 

Neyse ki emniyet amiri akıllı bir adammış ki olay anlatıldığında "Apo duysa halimize güler" diyerek işyeri sahibini serbest bıraktırıyor.

Tuzlukları üreten firma ise "Biz Trabzonluyuz, Abdullah Öcalan ile işimiz olmaz" gibi bir açıklama yapmak durumunda kalıyor. "Tuzluğu daha önce Saddam Hüseyin ve İbrahim Tatlıses'e de benzetenler olmuş" diyor.

06 Aralık, 2010

226 - Memleketimden İnsan Manzaraları

Pazartesi, Aralık 06, 2010 Gönderen Berna Arslan 2 yorum
Bu aralar ilginç insanlarla karşılaşıyorum da bir gün de onlardan bahsedeyim dedim.

Geçenlerde bindiğimiz bir taksinin şoförü cemaatin içinde yetiştiğini söyledi. Kendi deyimiyle RTE'yi seviyormuş. İlk seçimlerde AKP'ye oy vermiş. Ama referandumda hayır demiş. RTE'yi de kafasına estiği gibi konuştuğu için seviyormuş. Kılıçdaroğlu'nu pasif buluyormuş. Annesi memleketten evlenmesi için kız bulmuş. Görücü evlilikleri onlarda bayağı yaygınmış. Ama bu aralar ona bir şeyler olmuş, başı kapalı kadın istemiyormuş. Annesi de başı açık kızı nerden bulacağız diyormuş. Taksi onun değildi. Yeterince para kazanıp kendi ayakları üzerinde durmak, kimseye eyvallah dememek istiyordu. Belki de bu yüzden RTE'yi seviyordu. İstediğini yapabiliyor gibi göründüğü için.

İkinci bahsedeceğim kişi sağlık ocağında karşılaştığım bir amcaydı. Bu amca son zamanlarda erkeklere bir şeyler oldu, kadınlara da bir şeyler oldu diyerek konuya direkt giriş yaptı. Bir de ondan önce "İstanbul'u Güneydoğulular doldurdu" adlı klasik eseri seslendirdi. Efendim durum şöyle: Karısı artık amcamız eve gelince ben çorbayı yaptım, hadi sen de salatayı yap diyormuş. Eskiden kadınlar böyle konuşamazmış, ne olmuş da böyle olmuş. Pek tabii ahlaksız diziler bundan sorumluymuş. Bence çok normal, çok güzel deyince gözlerini kocaman açarak yüzüme bakan amcaya çalışan kadın n'apsın diye sordum. Çalışmıyor ki, 11'de 12'de kalkıyor cevabı aldım. "Hep bu diziler" diye konuşmasını sonlandırdı.

Bundan bir süre önce de ilginç bir teyze vardı otobüste. Yalnız bunun üzerinden biraz zaman geçti. Tam Kurban Bayramı'ndan önceydi. Şapkalı teyzemiz doğru hatırlıyorsam kadın haklarını koruma gibi bir derneğe üyeydi. Hatırlarsanız bayramdan önce İstanbul'da toplu taşımaya zam gelmişti. Bayramda bedava taşıma olursa dernek olarak bunu protesto edeceklerini söyledi. Bu arada kimle konuşuyor derseniz, genel, ortaya, otobüs muavinine diyelim. Daha sonra iki türbanlı kızımız bindi otobüse. Teyze gözlerini iki kıza çevirince içimden bir eyvah geçirdim ve teyzeden niye takıyorsunuz bu türbanı şeklinde bir tirad bekledim. Ancak beklediğim gerçekleşmedi, hatta ilginç şeyler oldu. Teyze yakın zaman önce Boğaziçi Üniversitesi'ne gittiğini, türbanlı kızların okuma hakkını desteklediğini, mini etekle girilebiliyorsa türbanla niye girilmeyeceğini filan söyledi. Mini eteği tasvip etmediğini de ekledi, kısa bir süre sonra da neyse ki indi. Herkes nasıl kendi doğruları içinde yaşıyor diye de düşündürdü beni. 

Bu tip ilginç karşılaşmalarım oldukça bu konuda yazmaya devam edebilirim.

Dipnot: Artık yazıları değerlendirmek için onların altında işaret koyabileceğiniz eğlenceli, ilginç, çok iyi, idare eder gibi alanlar var. İsterseniz kullanınız!

03 Aralık, 2010

224 - Word ve Excel'de Tik İşareti

İnsanın bazen doğru ya da başka bir deyişle tik işareti atmaya ihtiyacı oluyor word ve excel'de. Bunun kısa bir yolunu öğrendim de paylaşayım dedim.

Fontu Wingdings seçin, ü harfine basın ve tik işaretiniz çıktı bile. Hepsi bu kadar.

01 Aralık, 2010

223 - Ranchero: İstanbul'da Meksika Mutfağı

Geçenlerde sanırım Ntv'de gurme Vedat Milor'un birkaç lokantayı gezmesini ve yemekler hakkındaki yorumlarını izledim. Bunlardan en çok aklımda kalan da Meksika mutfağını İstanbul'a getiren Ranchero adlı mekan oldu.


Programda yemekleri oldukça beğenen Milor'a güvenerek bu mekan hakkında birkaç bilgi de ben vereyim istedim. Lokantanın sahibi bir çift. Meksikalı hanım ve eşi Türk bir bey. Orijinal tariflere sadık kalınmış, kendi tortillalarını (lavaş) kendileri hazırlıyorlarmış. Birçok sos çeşitleri var. Meksika mutfağında pek tatlı yokmuş, genelde meyve yenirmiş. Ancak menüye birkaç tatlı koymuşlar, Milor tequila mousse'u deneyip beğendi.

Ana yemekler 19-20 lira civarındaydı (programın tarihi belli değil yalnız), en pahalı yemek de 30 lira gibiydi. Suadiye'de ve Nişantaşı'nda iki şubeleri var. Menüsünü, adresini ve diğer bilgileri sitelerinde bulabilirsiniz. Ben de gidip yemeklerin tadına baktığım bir zaman bu yazıyı güncelleyeceğim.

Güncelleme:  5 Mart'ta Nişantaşı'ndaki Reasürans Çarşısı'nda bulunan şubesine gittik. Aperatif olarak Macho Nachos, yemek olarak da Quesedilla yedik. İkisini de beğendik, ortam da oldukça güzel. Yalnız etler biraz sertti. Yemek fiyatları daha önce de bahsettiğim gibi 19-20 civarında. Spesiyallerin fiyatları biraz daha yüksek. Yemek sonunda da limon, şeftali, kavun, blue curacao karışımı güzel ufak bir içecek geldi.

222 - İncilerin Yavrulaması

Çarşamba, Aralık 01, 2010 Gönderen Berna Arslan , , , , 1 yorum
Mücevherlerde kullanılan değerli taşların çoğundan farklı olarak inci bir canlı içinde hayat buluyor. Yumuşakçaların 100,000'den fazla türü olduğu halde ancak birkaç türü inci meydana getirebiliyor. Yaygın inancın aksine inciyi meydana getiren olay istiridyenin içine kumun sızması değil, organik bir maddenin kabuklar arasında sıkışıp kalması. Organik madde, midyenin içinden kurtulmak için çabalasa da nihayetinde etrafında örülenlerle birlikte bir inciye dönüşüyor. Raphael Dubois demiş ki, "En güzel inci, bir solucanın parlak lahitinden fazla bir şey değildir."

Ancak doğal olarak oluşan inciler oldukça nadir. Bu yüzden yapay olarak yetiştiriliyorlar. Bunun için de istiridyeler toplanıyor, kabukları açılıyor -bir nevi ameliyat- ve incinin oluşması için gerekli maddeler içeriye yerleştiriliyor. Kabuklar bırakılınca kendiliğinden kapanıyorlar. 6 aydan 3 yıla kadar bir bekleme süresi var. Bu da yumuşakçanın tipine ve istenen inciye göre değişiklik gösteriyor. 

Hasat zamanı ise birçok istiridye için ölüm anlamına geliyormuş. Bunu duymak pek hoşuma gitmedi. İnsanoğlu mücevher için doğayı rahat bırakmamakta ve ona zarar vermekte kararlı görünüyor.

İncilerin yavrulaması meselesine girmeden önce, biraz inciler ve oluşumları hakkında bilgi edinmek ve paylaşmak istedim. Yavrulama ise geçtiğimiz günlerde birinden duyduğum bir konuydu. Sahte olmayan bir inci 1-2 sene havayla temas etmez veya takılmazsa, yani tenle temas etmezse kabarcıklar oluşmaya başlıyormuş. Buna da yavrulama deniyormuş.

Yani gerçek incileriniz varsa onları kullanmadan geçmeyin.