27 Haziran, 2012

Konuk yazardan: "Meme Kanseri Hakkında Bilinmesi Gerekenler - Bölüm 1"

Çarşamba, Haziran 27, 2012 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok

Şu sıralar maalesef bloga vakit ayıramıyorum, çünkü tezimle uğraşmaktayım. Oysa kenarda çok ilgi çekici ve araştırılması gereken yazı konuları bulunmakta. Bu sebeple yerimi kısa bir süreliğine konuk yazarlara devrediyorum.

İkinci konuk yazarımız, lise yıllarından arkadaşım olan doktor Şerif Hamitoğlu. Şerif'in tıp ile ilgili bloguna şuradan göz atabilirsiniz. Hatırlarsanız bir süre önce erken teşhis amaçlı mamografi hediye eden bir çekilişten bahsetmiştim. Bunun üzerine Şerif bana ulaştı ve mamografinin her yaşta ve her hastaya yapılmasının uygun olmadığından ve bunun bir çekilişle dağıtılmasının doğru olmadığından bahsetti. Bunun üzerine kendisinden bu konuda hepimizi bilgilendirecek bir yazı yazmasını rica ettim. İlk kısmını aşağıda bulabilirsiniz, iyi okumalar dilerim. Kendisinin tüm yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.


O çok bilinen reklamı devam ettirirsek ve de Urfalı Emine ve Oxford’lu Emily arasındaki yedi benzerliği aramaya devam edersek neler gelir aklımıza? İnternet bağlantı hızının cevabını zaten reklamda bulmuştuk. Emine’nin daha fazla ayrımcılığa uğrayabileceğini de zaten az çok tahmin edebiliyoruz. Peki yazıyı kaleme alan bir doktor olduğundan ve olaya kendi açısından baktığından -ki yazının da başlığından tahmin edebileceğiniz gibi- ikisinin de yakalanma oranının en yüksek olduğu kanser türünün meme kanseri olduğunu söylesem... Ve bu kanser türünün kendileri için ölüm nedenlerinin başında geldiğini parantez içinde belirtsem? (ama durun hemen telaş yapmayın, bu oran yazının ilerleyen kısımlarında da görebileceğiniz gibi giderek gerilemekte)


Biraz iç karartıcı bir açılış olsa da, sanırım ilk başta, incelediğimiz organ nedir bilgi vermek daha doğru -gerçi hepimizin malumu ama bilen var bilmeyen var. Meme, esasında süt salgılamaya yarayan ve yaklaşık 15-20 adet dairesel tarzda dizilmiş loblardan oluşan bir bez. Ve bu kanal sistemini, kendisine şeklini ve büyüklüğünü veren yağ ile örtüp göğüs duvarına çeşitli bağlar ile asarsak meme dediğimiz organı elde etmiş oluyoruz. Ve de çalışmasını hormonlar ile düzenliyoruz.

Evet son cümle size biraz basit gözükmüş olabilir ama ne denir? “Şeytan ayrıntıda gizlidir”. Çünkü meme kanseri de kendi arasında çeşitli alt tiplere ayrılmaktadır. Özellikle ileri yaştaki kadınlarda en çok görülen ve iyi giden tipinde hormon tedavisine cevap alınırken, saldırgan diyebileceğimiz tipte -ki bu tip daha çok menopoz öncesi genç kadınlarda görülmekte- maalesef hormona cevap verecek alıcılar olmadığından hormon tedavisine cevap alınamamaktadır.

Ee anatomisini gördük, az çok da hormonların önemini de anladık, peki sebepleri nedir diyecek olursanız da önümüzde esasında koca bir liste uzanmakta. Gerçi biliyorum zamanınız okumak için kısıtlı, yazacağım mekan da dar, ama yine de elden geldiğince kısaca anlatmaya çalışalım:
Esasında en dikkate değer risk faktörlerinden biri yaş. 25 yaşından önce ailesel nedenleri bir kenara bırakırsak meme kanseri oldukça nadir görülse de artan yaşla beraber 50-55 yaşları arasında en yüksek değerlere ulaşıp bundan sonra eğrimiz bir plato çizmeye başlıyor. 


Bunun yanında özellikle anne/kızkardeş gibi 1. derece akrabalarda meme kanseri gözükmesi, yine başta 1. derecede akrabaların over(yumurtalık) kanseri yaşaması ve ailede 50 yaşından önce meme kanseri hikayesi bulunması riski belirgin derece artırmakta. Tabii meme kanseri sadece kadınlara has bir durum olmadığından ve erkeklerde de görüldüğünden, erkek akrabalarda da meme kanseri öyküsü önemli bir etken. Görüldüğü üzere aile öyküsü önemli bir risk olsa da, ki meme kanserli kadınların %20-%30'unda bu öykü mevcut, yaklaşık %10'unda ise tespit edilebilen genetik mutasyon ve hastalıklar önemli bir risk faktörü. Bunların başında BRCA ½ gen mutasyonları, ayrıca Li Fraumeni, Cowden, Ataksi Telanjiektazi gibi genetik hastalıklar bulunmakta.

Tabii hormonlar dedik, burada da hormonlar karşımıza çıkıyor. En sonda söylemem gerekeni en başta söyleyeyim: Ne kadar çok mens/döngü/adet mevcutsa risk o kadar yüksek. Hiç cocuk doğurmadıysanız, 30 yaşından sonra gebelik yaşamış,13 yaşından önce adet görmüş, yahut menopoza 50 yaşından sonra girmiş, doğum kontrol hapı kullanıyor yahut menopoz sonrası hormon tedavisi alıyorsanız ve de belki şaşırtıcı gelecek ama bebeğiniz var ve anne sütü vermemişseniz çanlar sizin için çalıyor olabilir. Neden? Cevap yine o küçük ayrıntıda, çünkü östrojen diye adlandırdığımız hormona daha çok maruz kaldınız. 


Ayrıca Yeşilaycılar tarafından kötülüklerin anası diye nitelendirilen alkol bağımlılığı, dietilstilbestron kullanımı, yahut genç yaşlarda radyasyona maruziyet, obezite ve hareketsiz yaşam da sizi meme kanserine yaklaştıran nedenlerden.

Tüm bunlara bakınca sanırım Eminemizin içi biraz daha rahat edebilir, ki eldeki veriler de benzer konuşuyor. Son 25 yılda meme kanseri sayısı tüm dünyada artsa da, özellikle batı ülkelerinde değişen üreme yapıları ve beslenme alışkanlıkları ile azalan hareketlilik nedeniyle meme kanseri daha fazla gözükmekte. Karşılaştırma yapmak gerekirse Afrika ülkelerinde oran 100.000 kadına 8 iken, Amerika’da bu oran 100. Amerikan Kanser Cemiyeti tahminlerine göre 2009 yılında dünya çapında meme kanserine yakalanan kadın sayısı 1.4 milyon, bu da 2000 yılına kıyasla bir artışa işaret ediyor. Ama yine de içimiz bir nebze rahat olabilir, çünkü doğuya doğru gidildikçe oran yine düşmeye başlıyor.

0 yorum: