15 Mayıs, 2013

505 - Sabahattin Ali


Önce Kürk Mantolu Madonna'yı okudum, çok etkilendim. Yazarın diğer romanları İçimizdeki Şeytan ve Kuyucaklı Yusuf'u okudum daha sonra. Sabahattin Ali'ye dair pek bilgim de yoktu. İçimizdeki Şeytan'ın, yazarın gerçek hayatındaki çevresine dayandığını okuyunca gittikçe merak ettim. Çünkü bu romanda siyasi düşüncelerine göre gruplaşan yazarlardan bahsediliyor ve özellikle Türkçülüğü ırkçı bir biçimde savunan Hüseyin Nihal Atsız ciddi biçimde eleştiriliyordu.

Yazar, 1907'de Edirne'ye bağlı Gümülcine Sancağı'nın Eğridere kazasında doğmuş ve 1948'de Kırklareli'de öldürülmüştür. Bu cinayetin Türkiye'nin ilk faili meçhul cinayeti olduğu söyleniyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklamalara göre Ali'nin cinayetinden CHP sorumludur. 1948'de ise yazarın sınırdan kaçmak için Ali Ertekin adında biriyle anlaştığı ve bu kişinin onu öldürdüğü sonucuna varılmış. (Daha doğrusu bir şekilde cinayetin üstü bu şekilde örtülmüş de denebilir.) Ertekin çok kısa bir süre hapiste kalarak dışarı çıkmıştır. Yazarın yakın çevresi yazarın emniyette sorgulanırken işkence sonucu öldüğünü söylüyor. Başka bir görüşe göre ise, Türkiye'de o zamanlar Hitler'in taktiği kullanılarak devlet için zararlı görülen fikirlere sahip insanlar sınırlara götürüp, kaçıyormuş süsü verilerek öldürülüyor. 


Sabahattin Ali'nin yaşamına ve eserlerine dönersek: Yazar, öğretmen okulundan mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın sınavını kazanarak iki sene boyunca eğitim almak üzere Almanya'ya gönderiliyor. Dönüşte ilkokul öğretmenliği ve ortaokullarda Almanca öğretmenliği yapıyor. Atatürk'ü eleştiren bir şiir okuduğu gerekçesiyle 1932'de Konya'da tutuklanıyor. Serbest kaldıktan sonra tekrar öğretmenlik yapıyor. Tek parti döneminde sakıncalı bulunan yazıları sebebiyle üç ay hapis yatıyor. Yurtdışına çıkmak istiyor, ancak kendisine pasaport verilmiyor.

Kuyucaklı Yusuf, 1937'de yayınlanmış ve Yaşar Kemal'in İnce Memed'i oluşturmasında etkili olduğu söyleniyor. Bu romanda yazar, köy hayatında ezilen insanların hikayesini anlatıyor. İçimizdeki Şeytan ise 1940'ta yayınlanmış. Nihal Atsız bu romanı kendisine hakaret kabul edip dava açmış, ancak davayı Sabahattin Ali kazanmış. 50'nin üzerinde baskı yapan ve günümüzde hala oldukça popüler olan Kürk Mantolu Madonna ise 1943'te yayımlanmış. Bu kadar sevilmesini belki de hikayesinin gerçek hayata dayanmasına borçlu. Sabahattin Ali'nin 1933 yılında yazdığı bir mektupta kitabın kadın kahramanı Maria Puder'in gerçek hikayesine tanık oluyoruz: “Almanya’da Frolayn Puder isminde bir hatuna ziyadesiyle âşıktım. (Bu kadın arkadaşlar arasında 28 namıyla meşhurdur.) O zamanlarda ise Berlin’de şu meşhur Deli Şarkıcı filmi oynamıştı ve oradaki Sonny Boy şarkısı herkesin ağzında idi. Şimdi bunu mırıldanınca sisli ve yağmurlu teşrinievvel günlerinde 28 ile müzelere veya sinemaya gidişim aklıma gelir. Yolda mütemadiyen kızcağızın yüzüne dalar, önümü görmezdim, o da hafif bir tebessümle başını bana doğru çevirerek bu salaklığımı mazur gördüğünü anlatmak isterdi. Âşık olduğum kimseler arasında bana bu kadın kadar iyi muamele edeni olmamıştır. Parmağının ucunu bile koklatmadığı halde beni kırmaz, aramızda genişlemeyen ve daralmayan muayyen bir mesafe muhafaza etmesini gayet iyi bilirdi...”

Sabahattin Ali, romanları dışında öyküleri ve şiirleri ile de tanınıyor. Şiirlerinin bazıları bestelenerek şarkı haline getirilmiş. Bunlardan en iyi bildiklerimiz Aldırma Gönül ve Leylim Ley. Yazar kitap çevirileri ile de ilgilenmiş. Sabahattin Ali'nin kızıyla yapılmış bir söyleşiye şuradan ulaşabilirsiniz.

Son olarak kitaplarından sevdiğim bazı alıntılar vermek istedim:
"İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."
"Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz. Mamafih insanlarda bu merak olmasa doktorlar açlıktan ölürlerdi."
"Riyakarlık tesellide son haddini bulur. Bu anda çehrelerin aldığı yalancı teessür ifadesi, o biraz yukarı kalkıp birbirine yaklaşan kaşlar, o hafif hafif ve anlayışlı bir tavırla sallanan baş ve o derinden çıkarılmaya çalışılan matemli ses insanı deli eder."
"Hakikaten kuvvet sahibi olanlara haset ve imkansızlıkla baka baka nihayet kuvveti en büyük, en tapılmaya layık bir mevcudiyet olarak kabul etmişler..."    

Kaynak:
http://kitap.radikal.com.tr/Makale/kurk-mantoluyu-neden-cok-sevdik-351700

0 yorum: