31 Mayıs, 2011

277 - Macbook Çıkartmaları

Salı, Mayıs 31, 2011 Gönderen Berna Arslan , yorum yok
Macbook'lar için yapılmış yaratıcı çıkartmalar var. Bunları kapağın üzerine yapıştırdığınızda elma logosu ile hoş bir görüntü ortaya çıkarıyorlar. Gittigidiyor'da veya Etsy'de macbook sticker diye ararsanız karşınıza satın almak için çeşitli örnekler çıkacak. Ben de aşağıya en beğendiklerimden eklemek istedim:









30 Mayıs, 2011

276 - Neden Dedikodu Yaparız?

Pazartesi, Mayıs 30, 2011 Gönderen Berna Arslan , yorum yok
Herkes az biraz dedikodu yapar. Ailelerimiz, arkadaşlarımız hatta kişisel olarak tanımadığımız ünlüler hakkında konuşmayı severiz. Hakkımızda dedikodu yapılması ise kötü bir şey gibi gelir çoğumuza. Peki dedikodu yapmak gerçekten kötü mü?

Biliminsanları neden dedikodu yaptığımıza dair ilgi çekici fikirler ileri sürdü. Belgesel izliyorsanız bazı hayvanların büyük zamanlarını birbirlerini temizlemeye ayırdıklarını görebilirsiniz. Örneğin bir babunu arkadaşının tüylerinin arasından ayıkladığı organizmayı zevkle mideye indirirken görebilirsiniz. Kuşlar da birbirlerini temizlemeyi çok sever. Peki bu birbirini temizleme işi neye yarar, gerçekten amaç sadece temizlik mi?

Cevap şaşırtıcı şekilde hayır. Hayvanların bu tip davranışlarda bulunmalarının asıl nedeni toplumsal bağlanma. Temizleme davranışı bireyler arasında yakınlaşma sağlarken, bazı durumlarda sorunların çözümünde bile yardımcı oluyor. Bu davranış, insanlarda ise çok nadiren görülüyor. Antropolog ve evrimsel psikolog Robin Dunbar ise bu duruma bakarak insanların sohbet etmesinin bir tür temizleme yani "yakınlaşma" davranışı olduğunu söylüyor. Yaptığı ilginç bir araştırmada insanların sohbetlerini gizlice dinleyip bu sohbetlerin 30 saniyesini kaydeden Dunbar görmüş ki, insanlar konuşmalarının çok büyük bir bölümünü dedikodu yaparak geçiriyor. Önesürdüğü konuyla ilgili diğer bir fikir ise dilin, insanlarda hayvanlar arasındaki temizleme davranışının yerine geçerek onlara başka işler yapmaları için zaman kazandırıyor olabileceği.

Dedikoduya farklı bir açıdan yaklaşan bir diğer biliminsanı ise sosyal psikolog Jonathan Haidt. Haidt diyor ki, insanlar dedikodu yapar çünkü birbirimizin özelliklerini öğrenmeye ve buna uygun davranmaya ihtiyacımız var. Bu ahlaksal psikolojimizin temel taşlarından biri. Haidt, toplumsal başarımızı oluşturan anahtar noktanın karşılıklılık kuralının (altın kural) dedikodu ile birleşmesi olduğunu iddia ediyor. Altın kural ise "kendine nasıl davranılsın istiyorsan başkalarına öyle davran". Böylece genelde acımasız olan bir insanın bu özelliği hakkında dedikodu yaptığımızda diğerleri ona karşı nasıl davranılması gerektiğini öğreniyor. Dedikodu toplumsal bağları ve kişilerin özelliklerini onları tanımadan öğrenmemizi sağlıyor ve biz de gelecek için hazırlıklı oluyoruz diyebiliriz.



Bahsettiğim bu iki bakış açısı daha çok dedikodunun nereden ve ne sebeple ortaya çıkmış olduğunu açıklamaya çalışıyor. Tabii biz günlük hayatlarımızda yaptığımız dedikodu oranını çok da abartmasak iyi olur. Yani bu yazıdan çıkacak sonuç "İsviçreli bilimadamları da dedikoduyu destekliyor" değil =)

Bu arada kendi gözlemlerime dayanarak söylemeliyim ki kadınlar daha çok dedikodu yapar algısı olsa bile erkekler de dedikoduyu gayet sevmekte.



Kaynaklar:(1)http://en.wikipedia.org/wiki/Social_grooming
(2)http://www.livescience.com/4802-gossip-grooming-takes-long.html
(3)http://en.wikipedia.org/wiki/The_Happiness_Hypothesis

25 Mayıs, 2011

275 - Neden Şikayet Ederiz?

Çarşamba, Mayıs 25, 2011 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Herkes şikayet eder, ama bazıları daha fazla. Eminim sizin de çevrenizde vardır yaşadıkları her şeyi şikayet etme amacıyla kullanan kişiler. Peki neden bu kadar çok şikayet ediyoruz? Kimler daha çok şikayet eder?

Kendi çevremdekilere dayanarak diyebileceğim şey, bir insan ne kadar şikayet eden ailelerde yer alıyorsa, kendisinin de şikayetçi olma oranı artıyor. Bu konuda biraz da internette araştırma yapıp insanların bu konu hakkında ne düşündüklerini öğrenmek istedim.

Bulduklarımı bir özet halinde paylaşacağım. Sizin de ekleyecekleriniz olursa yorum bırakmaktan çekinmeyin.

Şikayetler - Minnettarlık


Neden şikayet ederiz?

1. Mutsuzluk
İnsanlar mutsuz veya depresyondaysa şikayet oranları da artabilir. Bu şekilde hayattan memnun olmadıklarını dile getirme fırsatları olur.

2. Adaletsizlik
Hayatın bize karşı adaletsiz olduğunu düşünüyorsak şikayet ederiz. Ancak tabii bu hayata bakış açımıza da bağlı. Bazı kimseler her şeyde bir olumsuz taraf görürken, diğerleri olumlu açılara daha çok odaklanabilir.

3. Kedi ve Ciğer
Ulaşamadığımız şeylerin bizi mutsuz etmesi. İstediğimiz işe girememek, istediğimiz arabayı alamamak gibi.

4. Alışkanlık
Başta da dediğim gibi devamlı şikayet eden insanların arasında bulunmak ve bunu artık farketmeden yapmaya başlamak.

5. Daha iyi hissetmek
Kendi sorunlarının başkaları tarafından algılanılmasını ve hissedilmesini sağlamak, böylece daha iyi hissetmek. 

6. İletişim
İnsanlar devamlı iletişim içinde olmak ister. Bir sohbete başlamanın hızlı bir yolu bir şey hakkında şikayet etmek olabilir, "hava da bugün çok kötü" gibi.

7. Akıllıyım, Akıllısın, Akıllı
Zeki insanların elindekilerle yetinmesi ve memnun olmasının yanlış olduğu algısı.

8. Çözüm bulmaktan kaçınma
Bir problemle karşı karşıya gelindiğinde ona çözüm bulup ilerlemek yerine, sorun hakkında şikayet etmenin daha kolay olması.

9. Ben daha iyiyim
Kendini diğer insanlardan üstün görme. Örneğin bir başkasının araba kullanma şekli hakkında şikayet etmek, şikayet edenin bu konuda daha iyi/başarılı olduğunu ima ediyor.
Şikayet bölümü: "Affedersiniz, lütfen biraz daha yakına gelir misiniz, tam ne dediğinizi duyamıyorum."

Ayrıca -bu sadece benim düşüncem-
Twitter, Facebook gibi ortamlar da buna yol açıyor gibime geliyor. İnsanlar bir çözüm üretmeden devamlı olarak bir şeyler paylaşıp birkaç genelgeçer şikayette bulunuyorlar. Şikayetle ilgili bir de araştırma buldum ancak ücretli olduğu için makaleye ulaşamadım henüz. Sosyal psikologların ilgilenebileceği bir konu olabilir bu mesele.
-"Yine mi şikayet ediyorsun? Tüm zamanını şikayet ederek geçirdiğinin farkında mısın?" 
-"Niye şikayet etmeyeyim?"

Kronik şikayetçilerin çoğu bence kendi durumlarının da farkında değiller. Benim de çevremde hem böyle arkadaşlarım hem de birkaç akrabam var. Ama eğer devamlı şikayet ediyorsanız ve durumunuzun farkına vardıysanız, bunu düzeltmeye çalışmak hem sizin için hem de çevrenizdekiler için daha yararlı.

Minnettar olmak, karşınızdakini düşünmek, onu sizin sorunlarınızla boğmamak... Bunları düşünmek önemli şeyler. Herkese şikayetsiz günler!

24 Mayıs, 2011

274 - Aşırı Hijyenin Zararları

Salı, Mayıs 24, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Özellikle ABD'de otoimmün hastalıklar gitgide artıyormuş. Otoimmün hastalık, vücudun kendine ait bir maddeye karşı duyarlı hale gelip ona saldırıya geçmesi anlamına geliyor. Ben de bu kavramı House dizisinden öğrenip şu yazıda ondan bahsetmiştim.


Otoimmün hastalıkların artışının bir nedeni ise aşırı hijyen olabilirmiş. Bunun dışında aşırı hijyen egzama, astım gibi durumların da ortaya çıkmasına yol açabiliyor. Kısaca "kirlenmek güzeldir" de diyebiliriz. Son yıllarda sayıları artan aşırı korumacı ebeveynler aslında çocukları için pek de iyi bir geleceğe neden olmuyorlar. Çok temiz olmak cildin iyileşmesini engelliyormuş. 


Erken çocuklukta mikroorganizmalarla yeterince içli dışlı olmam sonucu yetişkinlikte C-Reactive Protein (CRP) yüksek dozlarda oluyormuş. Yüksek CRP dozu ise yüksek iltihap oranı ile bağlantılı. Bu da kalp-damar hastalıkları için bir risk faktörü oluşturuyor. 


Büyük ailelerde veya evcil hayvan sahibi olan evlerde büyüyen çocukların astıma yakalanma oranlarının daha az olduğu da başka bir gözlem. Kısaca çeşitli bakteriler ile tanışmamız bağışıklık sistemimizin kendisini ayarlaması için gerekli. 


Kaynak: http://watchingthewatchers.org/indepth/910523/hyper-hygiene

22 Mayıs, 2011

273 - Düğün Deneyimleri #4 : Mekan

Pazar, Mayıs 22, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , 2 yorum
Düğünün karar verilmesi gereken en önemli kısmı nerede olacağı elbette. Kararınızı etkileyecek üç önemli faktör olacak: Mevsim, konuk sayısı ve bütçeniz. Yazının sonunda bazı güzel mekanların bulunduğu bir liste bulabilirsiniz.

İlk olarak düğünü hangi ayda yapacağınıza karar verdiniz ise, o ayda havanın düğünü yapmak istediğiniz şehirde genelde nasıl olduğunu öğrenin. Birçok kişi yazın açıkhavada evlenmeyi hayal etse de, son yıllarda önceden kestirilemeyen mevsim şartları -yağmur gibi- açıkhava düğünlerinin korkulu rüyası oldu. Bu yüzden böyle bir ihtimale karşı mekanın aynı zamanda kapalı bir yerinin de olmasını isteyebilirsiniz. Bu durumda bu kapalı yere kaç kişinin sığabileceği de önem taşıyacaktır. Tabii ki her zaman risk alabilirsiniz.


Mekanları gidip görmeden önce konuk sayınızı aşağı yukarı belirleyin, çünkü tüm görüşmeleri bu sayı üzerinden yapacaksınız. Birçok mekan, kişi başı sabit bir ücret belirliyor ve bu ücretin içinde belirli hizmetler oluyor. Çoğu yerde fotoğraf ve video ekstra ücrete tabi. Hesaplı bir düğün yapmak istiyorsanız, süsleme vb. hizmetler için ekstra ücret talep eden yerlerden kaçının. Müziği konuşmayı unutmayın. Bu yüzden müziğin bir grup tarafından mı yoksa bir dj tarafından mı çalınması gerektiğine karar vermiş olun. 

Mekanlar genel olarak birkaç grupta incelenebilir. Örneğin oteller bir grubu oluşturuyor. Oteller genelde paketler sunuyor. Bu paketlerin içinde hazırlanma odası, balayı odası, ilk yıldönümünüzde yemek gibi hizmetler olabiliyor. Biz de iki otele gidip bakmıştık ancak vermek istedikleri salonlar penceresizdi, pek hoşumuza gitmedi.


Otellerin dışında müzikli restoranlar olabilir. Sıcak havalar için havuzbaşı mekanlar revaçta. Kır düğünleri için de uygun yerler var. Daha uygun fiyatlı yerler arıyorsanız öğretmenevleri, orduevleri ve polisevleri sizin için uygun tercih olabilir, tabii bu gibi yerlere katılma şansınız varsa. Bildiğim kadarıyla öğretmenevinde herkes düğün yapabiliyor, ancak orduevinde ya evlenenin asker olması gerek ya da bir tanıdıkla da bu işler yürüyebiliyor.

Mekanları gidip görmeden önce onlara telefon edin, size mutlaka detaylı bilgi vereceklerdir. Kendinize bir not defteri hazırlayabilirsiniz tüm merak ettiklerinizi sorup not ederek. Böylece size en mantıklı gelenlerini gidip görebilirsiniz.

Konuk sayınız ailelerinizin akraba sayısına göre değişecek elbette. Ancak en güzeli davetli sayısını çok da abartmamak. Bence 250 kişiden üstü fazla kalabalık, ama internette mekan araştırması yaparken birçok kişinin 400-600 arası misafir sayısından bahsettiğini görüp şaşırmıştım. Belki bu konuda ailelerinizi ikna etmeye çalışabilir, bilmemne teyzeyi de çağırmasak olur diyebilirsiniz. Kalabalık düğünler sizin için zor olur çünkü ya herkesin masasını gezmeniz gerekir ki bu gerçekten uzun sürer, ya da takı için herkesin sıraya girdiği bir kuyruğun başında uzun süre ayakta beklemeniz gerekir ki bu da pek zevkli olmaz.


Eğer yemekli bir düğün yapmayı planlıyorsanız ve alkollü içki verecekseniz, içkinin limitli mi limitsiz mi olduğuna da karar vermelisiniz. Limitli içki çoğunlukla yeterli olur.

Mekanı görmeye gittiğinizde müzik, süsleme, pasta, fotoğraf, video, hazırlanma odası hakkında bilmek istediğiniz her şeyi sormayı unutmayın. 

Bu yazıda size birçok mekanın adını vererek size de yardımcı olmak istiyorum. Aşağıda bir liste bulacaksınız, bunların çoğu kapalı mekanlar, çünkü kendim ve şubat ayı için araştırmıştım. Bu arada hepsi İstanbul'da olanlar, sadece bunları biliyorum. Kolay gelsin, gönlünüze yatacak bir düğün mekanı bulmanız dileğiyle... Ve mutluluklar!

Fuat Paşa Yalısı, 0212 2429860 (5 hat), Büyükdere
Dedeman Otel, 0212 3374500, Esentepe
Yıldız Çatı, 0212 3272578, Beşiktaş
Legacy Ottoman, 0212 5276767, Sirkeci
Armada Otel, 0212 4554455, 4554498, 6381370, Sultanahmet
Liman Lokantası, 0212 2923993, Karaköy
Bostancı Prenses Otel, 0216 5772600, Bostancı
Adile Sultan Kasrı, 0216 3392903, Koşuyolu
Hidiv Kasrı, 0216 4139253, Beykoz
Çadır Köşk, 0212 2589020, Beşiktaş
Elite World İstanbul Otel, 0212 3138332/33, Taksim
Bridge Restorant, 0216 3919585, Nakkaştepe
Princess Otel, 0212 2276010, Ortaköy
Yıldız Hisar, 0212 2877045, 2571700, Bebek
Sözbir Royal Residence Hotel, 0216 4957000, Üsküdar
Asitane Restorant, 0212 6357997, Edirnekapı
Club Torch, 0216 5451466/67, Küçükçamlıca
Damalis Restorant, 0216 3106998, Salacak
Dilruba Restorant, 0216 4921500, Üsküdar
Dolphin Class Restorant, 0212 2428705, Sarıyer
Garibaldi Restorant & Fasıl, 0212 2452522, Beyoğlu
Papalina Restorant, 0212 5601270, Ataköy
Paşa Garden, 0212 5920909, Küçükçekmece
Portaxe, 0212 2778233/55, Baltalimanı
Riva Restorant, 0212 2182553, Büyükdere
Pınar Restorant, 0216 4420000, Maltepe
Sed Hotel, 0212 2522710, Ayaspaşa
Zeytindalı Restorant, 0216 3050453/54, Maltepe
Mehmet Restorant, 0212 2423119, Sarıyer
Sürmeli Otel, 0212 2721161, Gayrettepe
Taç Spor Tesisleri, 0216 5769050, Küçükbakkalköy
Yadinbey Restorant, 0216 3800001, Bostancı
Ozan Restorant, 0212 3423593, Sarıyer
Dilek Restorant, 0216 3255954, Çamlıca
Vilayetlerevi, 0212 2626990, Kireçburnu
Holiday Inn, 0212 5309900, Topkapı
Sultan Sarnıç, 0212 5210720, Fatih
Boğaziçi Üni. Bümed, 0212 2652299, Rumelihisarüstü

18 Mayıs, 2011

272 - Jim Parsons nam-ı diğer Sheldon Cooper

Çarşamba, Mayıs 18, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , 2 yorum
The Big Bang Theory'i izliyor musunuz? Son zamanlarda sardığım bir dizi oldu. Bu dizinin en öne çıkan karakteri ise Jim Parsons tarafından canlandırılan Sheldon Cooper. Genç yaşta doktorasını bitiren üstünzekalı bir teorik fizikçi ve aynı zamanda takıntılı bir Star Trek hayranı olan Sheldon tiplemesi kısa zaman içinde en sevilen karakterlerden biri oldu.



1973 doğumlu Parsons, bu rolüyle Emmy ve Altın Küre gibi prestijli ödüller kazandı. Daha önce ne gibi işler yapmış derseniz, Zach Braff ve Natalie Portman'ın yer aldığı Garden State filminde kısa bir rolü var. (Ordaki rolünde de Klingon (Star Trek'te geçen bir dil) dili ile ilgili replikler olması da ilginç bir tesadüf.) Yine başka iki dizide rol almış, bunlar Ed ve Judging Amy. Sanırım oyuncunun yıldızı Big Bang ile parladı ve kendisi daha çok tanınırlık kazandı. 



Imdb'ye göre rol aldığı iki yeni film yapım aşamasında. Şu adreste kendisiyle yapılmış bir ropörtajı izleyebilirsiniz. Gerçekte de sempatik birine benziyor. Kızlar için üzücü detay kendisinin eşcinsel olması. Bu da pippihaşmet'in deyimiyle bir nevi "ergen aşkı" yazısı oldu =)

271 - Cam Tavan Etkisi

Çarşamba, Mayıs 18, 2011 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Ekonomide cam tavan etkisi dışarıdan görünmeyen ama özellikle kadınların ve azınlıkların şirketlerin tepe noktalarına erişmelerinin önüne geçen bir engel demekmiş. Terim, önceleri sadece kadınlar için kullanılsa da daha sonra azınlıklara ait erkekler için de kullanılmaya başlamış. 

Cam tavan etkisinin olduğunu gösteren 4 özellikten bahsedilmiş Wikipedia'da. Öncelikle hepsi de cinsiyet veya ırkla ilgili bir sorun:

1. Çalışanın işiyle alakası olmayan bir engele denk geliyor
2. Daha yüksek gelir sahibi çalışanlarda görülen bir ayrımcılığa karşılık geliyor
3. Yüksek pozisyonlara ulaşmada bir engel olarak ortaya çıkıyor
4. Kariyerde ilerlendikçe karşılaşılıyor

Bu etkiyle karşılaşmamak için bazı çalışanlar cinsel tercihlerini saklamak zorunda kalıyor, bu da işyerinde mutsuzluğa yol açıyor. Cam tavan etkisini aşıp şirketin üst pozisyonlarına gelebilen kadınlar ise yalnızlığa mahkum, çünkü etrafı erkeklerle çevrili.

Bu etkiye cam tavan denmesinin sebebi de dışarıdan gözlemlenemeyen, ama gerçek olan bir durum olması.

06 Mayıs, 2011

Film: Revolutionary Road ve Never Let Me Go

Cuma, Mayıs 06, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Yakınlarda iki film izledim, ikisi de insanın içine işleyen ve düşündüren cinsten. İlki 2008 tarihli Revolutionary Road. Başrollerini Titanic'ten sonra tekrar bir filmde biraraya gelen Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio paylaşıyor. Hikaye 1950'lerde geçiyor. Banliyöye taşınan genç evli bir çiftin hayatına odaklanıyor. Bir yandan 50'lerde kadınlara toplum tarafından biçilen rolü görüyoruz, bir yandan da iki farklı hayale sahip insanın birarada yaşama çabasını ve karakterlerinin çarpışmasını. Kathy Bates de filmde rol alıyor. Bir de sürpriz karakter var filmde, o da ünlü şizofren matematikçi John Nash. Filmin yönetmeni Sam Mendes. 3 dalda Oscar adaylığı olan film ödül alamadı, şu anda imdb puanı da 7.5. Fragmanını buradan izleyebilirsiniz.




Bahsedeceğim ikinci film ise insanı gerçekten daraltan bir film, ancak çok ilginç. Beni Asla Bırakma / Never Let Me Go geçmişe dönük bir bilimkurgu aslında. Film insanların 1942'de tıpta çok büyük bir gelişme kaydettikleri cümlesiyle açılıyor ve ortalama insan ömrünün 1967'ye gelindiğinde 100 yıl olduğunu belirtiliyor. Daha sonra ilkokul seviyesindeki çocukların olduğu bir okula gidiyoruz. Burası "özel" bir okul. Burada biraz tahmin edebilirsiniz neden böyle bir okulun olduğunu, zaten kısa süre sonra da öğreneceksiniz. 


Yine de filmi izlememiş olanlar aşağıdaki paragrafı okumayı tercih etmeyebilirler:

Bu okuldaki çocuklar geleceğin organ bağışçıları olmak üzere yetiştiriliyorlar. Bu çocuklar başka insanlardan klonlanmışlar. Kısa bir yetişkinlik süresince birkaç hayati organlarını bağışlıyorlar ve misyonları sona eriyor. Bu atmosfer içinde 3 çocuğun birbiriyle olan yakın ilişkisine tanık oluyoruz.



Çok iyi bir film, ancak izlerken biraz Requiem for a Dream etkisi yaptığı söylenebilir, içinizin sıkılması çok muhtemel. Son zamanların başarılı oyuncularından Carey Mulligan başrolde. Kendisi daha önce bahsettiğim An Education filminde de başroldeydi. Keira Knightley de başrollerden birinde yer alıyor. Filmin yönetmeni Mark Romanek ve senaryo Japon yazar Ishiguro'nun romanından uyarlama. Fragmanını buradan izleyebilirsiniz.

02 Mayıs, 2011

266 - İngiliz Kraliyet Ailesinin Soyadı

William ve Kate'in düğünüyle aklıma gelen bir soru oldu: İngiliz kraliyet ailesinin soyadı ne? Basında soyadlarını hiç duymuyoruz, devamlı Kraliçe Elizabeth, Prens Charles diye isimleri geçiyor. Bir ara soyadlarının varlığından şüpheye bile düştüm. Belki de hanedan ismidir dedim. Neyse sonuç olarak öğrendim.


I. Dünya Savaşı zamanlarında bayağı Almanca kokan bir soyadları varmış: Saxe-Coburg-Gotha. Herhalde artan milliyetçilikle birlikte daha İngiliz bir soyadın doğru olacağı düşünülmüş. Böylece Windsor soyadı seçilmiş. Yani düşününce kraliyet ailesinin bugünkü soyadının geçmişi pek de uzun değil, Türklerden bir onbeş sene daha eski en fazla!

Kraliçe Elizabeth'in eşi Kral Philip'in aile soyadı ise Mountbatten imiş. Bu yüzden o evlilikten sonra soyadlarının Mountbatten-Windsor olarak anılacağı açıklanmış. Ancak Windsor'un hala resmi soyad olduğu söyleniyor.