29 Temmuz, 2009

21 - N ile Başlayan Hayvan

Çarşamba, Temmuz 29, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , 5 yorum
İsim şehir oynarken belalı bir ikili vardı: N harfi ve hayvan.

Bu n harfi ile başlayan hayvan adı pek bulunamadığından oyundaki başarı, tamamen oyuncunun hayalgücüne ve diğer oyuncuları kandırma yeteneğine bağlıydı. Örneğin "Nepal kaplanı var işte, sen duymamışsın" gibi kandırma taktikleri geliştirirdi oyuncular.

Bugün internette ararken bir de baktım; Vikipedi, N ile başlayan hayvan listesi vermiş. Liste deyince gözde büyütmemek gerek tabii, 4 maddeden oluşmakta. Bir maddenin nemo olması ve parantez içinde "bir tür kayıp balık" yazması beni eğlendirdi.


İşte liste:

28 Temmuz, 2009

20 - Paparazzi

Salı, Temmuz 28, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
"Paparazzi"nin paparazzo kelimesinin çoğul hali olduğunu öğrendim. 
Bu kelimenin Fellini'nin Tatlı Hayat (La dolce vita) filmindeki bir karakterden kaynaklandığı düşünülse de, 1901 tarihli Gissing tarafından yazılmış By the Ionian Sea adlı kitaptaki bir karakterden de geliyor olabileceği olasılıklar arasında.

24 Temmuz, 2009

19 - Nahoş Bir Soru

Cuma, Temmuz 24, 2009 Gönderen Berna Arslan , , 1 yorum
Sevimsiz gibi gözükebilir, ama şu soruya cevap vermeye çalışın: "Bir kadın, annesinin cenazesinde bir adamı görür ve ona aşık olur. Birkaç gün sonra kadın, kızkardeşini öldürür. Peki kadının cinayet sebebi nedir?"

"Kızkardeşi adamın sevgilisiymiş" gibi cevaplar veriyorsanız güzel, henüz seri katil olma yoluna girmemişsiniz demektir.

Bu soru, Amerikan bir psikolog tarafından üretilmiş ve yakalanan seri katillerin çoğuna sorulduğunda şu korkunç cevap alınmış: "Adamı cenazede tekrar görebilmek umuduyla." 

17 Temmuz, 2009

18 - Nefes Sayısı

Cuma, Temmuz 17, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Yoga ve meditasyonda doğru nefes alıp vermeye oldukça önem verildiğini biliyordum. Ancak bilmediğim bir şey varmış; bazı inanışlarda insanın nefes sayısının belli bir sayıyla sınırlı olduğuna inanılıyormuş. Bu yüzden de ortalama nefes sayısını azaltarak, daha uzun yaşamak hedefleniyormuş. 

Bunu ilk duyduğumda aklıma gelen "Peki sporcular?" oldu. Bu inanışı biraz araştırdım. Mesela Hindistan'da bazı dinlerde olduğunu öğrendim. Açıklaması da şu şekilde: "Köpek ve tavşanlar dakikada 30 kez nefes alır ve 10 yıl kadar yaşarlar. Kaplumbağa 4 dakikada 1 nefes alır ve 300 yıl kadar yaşar. İnsanlar ise dakikada 16-18 kez nefes alır ve ortalama 60 yıl yaşarlar."

Bu fikre karşı çıkan, sadece sağlıklı yaşayın ve keyfinize bakın diyen Hintli bir amcayı dinlemek isterseniz buraya tıklayın. Bu fikre inanıp inanmamak keyfinize kalmış, ancak iyi nefes almak ve duruş bozukluğuna fırsat vermemek insanın kendisini iyi ve sağlıklı hissetmesinin güzel ve kolay yollarından ikisi.

15 Temmuz, 2009

16 - Twitter'da bir Roman

Çarşamba, Temmuz 15, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Romanını bastıracak yayınevi bulamayan bir yazar, ilk romanını Twitter'da yayımlamaya karar vermiş. Yazarlığı tartışılır, fakat pazarlamacılığı konusunda diyecek söz yok bence. Basitçe bir blog açıp yazıları aktarabilecekken 140 karaktere sıkışıp ün yapmak istemiş yazarımız.
Adı Matt Stewart, kitabının adı da Fransız Devrimi (The French Revolution).
Buradan takip edilebilir: http://twitter.com/thefrenchrev

13 Temmuz, 2009

14 - Faks

Pazartesi, Temmuz 13, 2009 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Son zamanlarda belgegeçer diye de anılan faks kelimesi facsimile'nin kısaltmasıymış. Latince'de fac simile benzerini yapmak yani kopyalamak anlamına geliyormuş.

Modern faks makineleri 70'lerin ortalarında ortaya çıkmaya başlamış, ancak faksın hikayesi oldukça geriye gidiyor. Faksın patentinin İskoç mucit Alexander Bain'e ait olduğu düşünülüyor, bu patentin tarihi ise 1843.

1861 yılında İtalyan fizikçi Giovanni Caselli tarafından geliştirilen ticari olarak kullanılan ilk faks ise, daha telefonlar kullanılmadan Paris ve Lyon arasında kullanılmış.

12 Temmuz, 2009

13 - Küfretmek

Pazar, Temmuz 12, 2009 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Neuroreport dergisinde bugün yayımlanan (12 Temmuz 2009) bir makaleye göre küfretmek insanın acısını azaltmaya yardımcı oluyormuş.

Bunu kanıtlamak için yapılan çalışmalarda deneklerin elleri soğuk suda bekletilmiş ve ellerini ne kadar suda tutabilecekleri ölçülmüş. Deney sırasında küfredebilirler veya herhangi tarafsız bir kelime söyleyebilirlermiş.
67 kişi, küfredince daha az acı hissettiklerini belirtmiş ve bu kişiler ortalamadan 40 saniye kadar daha uzun süre ellerini suda tutabilmişler.

Bunun gerçekleşmesinin fiziksel nedenlerinin beyindeki amigdala'ya bağlı olabileceği düşünülüyor. Bu bölge, kalp atışını artırarak acıya daha az duyarlı olmamızı sağlıyor. Deneklerin kalp atışlarının küfrettiklerinde arttığı gözlemlenmiş.

Timothy Jay adlı psikolog ise küfretmek hakkında ilginç bir gözlemde bulunmuş: "Küfretmek kızgınlık, neşe, şaşkınlık ve mutluluğu ifade edebilmemizi sağlıyor. Arabanızdaki korna gibi, onunla birçok şey yapabilirsiniz, bu size kalmış." diyor.

(Kaynak burada)

09 Temmuz, 2009

11 - Tarahumara Koşucuları ve Israrlı Avlanma Tekniği

Perşembe, Temmuz 09, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , 1 yorum
Tarahumara, kuzey Meksika'da yaşayan ve uzun mesafe koşuculuklarıyla ünlü bir halkmış.

Uzun mesafeden kastedilense gerçekten ilginç: Israrlı avlanma adlı bir tekniğe sahip bu insanlar bazen 160 km'ye yakın mesafeleri bir seferde koşabiliyorlar. Avlanılacak hayvan daha fazla koşamayacak hale geldiğinde de hayvanı yakalıyorlar.

Bu avlanma işi günün en sıcak olduğu saatlerde yapılıyormuş - burada 40-42 °C gibi sıcaklıklardan bahsediyoruz. Bu tip avlanmaya insanlar dışında diğer hayvanlarda rastlanmamış. İnsan avlanmasının ilk biçimlerinden biri olduğu düşünülüyor.

Bu halkın kendileri için kullandığı kelime Raramuri'nin, kendi dillerinde "yayan koşanlar" gibi ilginç bir anlama sahip olduğu iddia ediliyor. Bu olağanüstü koşu becerilerini avlanma dışında köyler arası iletişim ve ticaret için geliştirdikleri tahmin ediliyor.

(Bu bilgileri edindiğim arkadaşım Erdem Eren'e teşekkürlerimle..)

06 Temmuz, 2009

10 - Constantinople ve Angora

Pazartesi, Temmuz 06, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
28 Mart 1930 tarihinde Türkiye'nin yabancı devletlerden Türk şehirleri için Türkçe isimlerini kullanmasını istediğini öğrendim.

Böylece bu tarihten sonra İstanbul yerine Constantinople veya Ankara yerine Angora şeklinde adreslenmiş mektuplar İstanbul ve Ankara'ya ulaştırılmaz olmuş.

Biraz da bu isimlerin kökenlerini merak edip araştırdım. Ankara'nın adı Frigler, Galatlar ve Romalılar zamanında Anküra diye okunan Ἄγκυρα kelimesiymiş. Anlamı ise gemi çapasıymış. Deniz olmayan bir yere niye böyle bir isim vermişler kafa karıştırıcı tabii.

İstanbul ise bazı kaynaklara göre İslambol kelimesinden geliyormuş, yani Müslüman bol anlamına geliyor. Bazı kaynaklara göre eski isminin(Konstantinopolis) Türkçe'ye uyarlanmış hali. Ama herhalde gerçek olan durum şu: Yunanca'da şehirde anlamına gelen şu kelimeden kökenleniyor oluşu: "εἰς τὴν Πόλιν" [istinˈbolin]

Son olarak Istanbul(not Constantinople) adlı güzel şarkıyı buradan dinlemenizi öneririm. Şarkı, 1953 yılında Billboard listelerinde 10 numaraya kadar çıkmış.