25 Aralık, 2012

475 - Hayatımızdaki bencil insanlarla nasıl başa çıkarız?

Salı, Aralık 25, 2012 Gönderen Berna Arslan , , 8 yorum
Bu sıralar blogumu başka bir hobimle aldatıyorum: etamin. Kendimi iğne-ipliğe, işlemeye verdim. Bir süredir yazı yazmadığım için beni affedin. Bu yazıda bencil insanların özellikleri nelerdir, hayatımızdaki bencil insanlarla nasıl geçinilir gibi konular üzerinde durmaya çalışacağım.

Eminim çevrenizde bencil insanlar vardır. Bu kişileri çevrelerinin ilgi odağı olmak için çabalarken görebilirsiniz. Uç noktasında narsistliğe varan bencillik; anksiyete, depresyon gibi psikolojik bozukluklara ve sağlıklı ve mutlu bir ilişki sürdürememe gibi durumlara yol açabiliyor. 

Bencil insanların özellikleri şöyle sıralanıyor:

1. İmajlarını korumak için büyük dikkat gösterirler. Kendi dünyalarının diğerlerinkinden daha iyi olduğunu göstermek için çabalarlar ve bu imaja kanmazsanız sizden hoşlanmazlar.

2. Genelde çok arkadaşları vardır, ancak bu arkadaşlık ilişkileri yüzeyseldir. Çekici görünebilirler, ama gizli amaçları egolarını tatmin edecek birilerini bulmaktır. Kendini beğenmişliklerini besleyecek insanları dünyalarına çekmek için birçok yol bulmuşlardır.

3. Yetersiz hissederler. Bu eksikliği doldurmak için diğer insanları kullanırlar.

4. İçten içe kendilerine güven duymadıklarından dolayı kendilerini diğerlerinden üstün görerek bu açığı kapatmaya çalışırlar. Farklılıklara karşı hoşgörülü değildirler.

5. Uzun ilişkiler sürdüremezler. İnsanları kendilerine olan hayranlıklarına göre iyi ve kötü diye sınıflandırırlar. Dileklerini gerçekleştirdiğiniz sürece sizi hayatlarında isterler. Bu yüzden sizi seviyorken, bir anda sizden nefret edebilirler.

6. Gerçek anlamda empati duygusuna sahip değildirler. Empati göstermeleri empati gösterdikleri kişiden elde ettiklerine bağlıdır. 

7. Kendilerine güvenleri yoktur. 

8. Dışarıya karşı oldukça kendilerine güvenli görünürler. Benzer şekilde dışarıdan bakıldığında başarılı görünürler, çünkü kusursuz bir imaj oluşturmak için büyük çaba harcarlar. Ancak iç dünyalarına girildiğinde sorunlarla karşılaşırsınız.

9. Problemi genelde karşı tarafta görürler. Bu yüzden terapiden faydalanma oranları düşüktür.

10. Minimum çabayla maksimum fayda beklerler. 



Peki kendini beğenmiş, bencil insanlarla nasıl başa çıkacağız, onlarla olan ilişkilerimizi nasıl sürdüreceğiz? Aşağıda birkaç tavsiye bulacaksınız:

1. Kibirli görünümlerine kanmayın ve egolarını besleyecek davranışlarda bulunmayın.

2. Sabırlı olun. 

3. Grup içinde görüşün. Yanınızda bir kişinin daha olması tüm dikkatin bencil kişiye verilmesini engelleyecektir.

4. Bencilliğinin altında yatan asıl ihtiyaçlarını keşfedin. 

5. Konuyu değiştirin. Bencil insanlar bütün gün boyunca kendi sorunları ve hayatları hakkında konuşabilirler. 

6. Karşınızdakine bencil davranışının sizi nasıl etkilediğini anlatmaya çalışın.

Son olarak, bencil insanların neden bencil olduklarını anlamaya ve yapabiliyorsanız onlara karşı hoşgörülü davranmaya çalışın.



En iyi arkadaşının bencil olması nedeniyle şikayette bulunan birine verilen tavsiyeleri (İngilizce) buradan okuyabilirsiniz. Ebeveynlerin bencil veya narsist olması ise çocuklar için oldukça önem taşıyan bir konu. Yukarıda da bahsettiğim gibi narsistlerin iki yüzü olduğu söyleniyor: Maskelerinden birini dışarıda takarken, birini ise evde takıyorlar. Dışarıdaki herkes narsist anne veya babanın harika bir ebeveyn olduğunu düşünüp dile getirirken, çocuklar o anne veya babanın evdeki gerçek yüzünü görüyor ve hayal kırıklığına uğruyorlar. 

Narsist ebeveynler, çocuklarını kendilerinin bir uzantısı olarak görüyor ve hayallerini çocuklarında gerçekleştirmek istiyorlar. Çocuklarını bir birey olarak görmekten aciz olan bu ebeveynler ya çocuklarını tamamen görmezden geliyor ya da kendi isteklerini çocuklarında gerçekleştirmek istiyorlar. 

Narsist ebeveynlerin çocukları, ebeveynlerinin kendilerine olan davranışlarının çocukken veya ergenlikten önce daha iyi olduğunu söylüyor. Bu dönemlerde çocuklar daha kolay kontrol ve manipüle edilebildiğinden dolayı ebeveynler çocuklarına karşı daha iyi davranırken, ileriki yıllarda duygusal tacizde bulunmaya başlıyorlar.

Kaynak:
http://www.huffingtonpost.com/roya-r-rad-ma-psyd/dealing-with-arrogant-people_b_990331.html?utm_hp_ref=fb&src=sp&comm_ref=false
http://www.lightshouse.org/the-narcissistic-parent.html#axzz2G4tsDoJw
http://suite101.com/article/dealing-with-selfabsorbed-people-a141121

Resim kaynakları:
http://www.susanwhitcomb.com/wp-content/uploads/2011/08/self-centered.jpg
http://www.rottenecards.com/ecards/Rottenecards_60768893_p35d9pqtx4.png
http://www.transformedblog.com/wp-content/uploads/2011/11/me.jpg

14 Aralık, 2012

474 - İşleyen demir ışıldar: Boş durmak neden dayanılmazdır?

Cuma, Aralık 14, 2012 Gönderen Berna Arslan 1 yorum
Yapacak çok işim olduğunda stresli de olsam daha mutlu oluyorum. Bir süre boyunca yapacak bir şey olmadığında -tez öğrencileri beni anlayacaktır- hayatı tümüyle sorgulayıp depresyona girmem kaçınılmaz oluyor. Hobilerime bile yoğun olduğum dönemlerde daha çok vakit ayırırım.

Benim gibi meşgul olunca daha mutlu olan insanlar var mıdır diye internette bir arama yapınca karşıma 2010 yılında yapılmış bir psikoloji araştırması çıktı. Bu araştırmada doldurmaları için bir anket verilen katılımcılar, bir sonraki anket için 15 dakika bekleyeceklerini biliyorlar. Önlerine iki seçenek sunuluyor: İsterlerse doldurdukları anketi yakında bulunan bir yere götürüp geri gelerek kalan zamanda bekleyebilirler. Veya doldurdukları anketi kampüsteki daha uzak bir yere götürüp geri gelerek bu onbeş dakikayı doldurabilirler. İki türlü de anketi teslim ettiklerinde kendilerine şekerleme verileceğini biliyorlar.

Uzak mesafeyi yürümeyi tercih edenlerin sonuçta daha mutlu olduğu ortaya çıkıyor. Çoğunluk ise yerinde durmayı tercih ediyor. Fakat koşullar değişince kararlar da değişiyor. Katılımcılara kısa ve uzak mesafedeki iki yerde farklı şekerlemeler verileceği söylenince çoğunluk uzun mesafeyi tercih ediyor, çünkü uzun yolu katetmek için geçerli bir mazeret bulmuş oluyorlar.

Kısaca, insanlar boş durmayı sevmiyor. Zamanımızı anlamsız işlerle de olsa doldurduğumuzda daha mutlu oluyoruz.


Bunu destekleyen bir örnek de gerçek hayattan; ABD'deki bir havaalanından geliyor. Yolculardan bagaj bekleme sürelerinin çok uzun olduğuna dair şikayetler alan havaalanı yönetimi bu şikayetleri dikkate alarak bagaj kısmında çalışan eleman sayısını artırıyor. 8 dakikaya düşen bekleme süresi normal kabul edilirken yolculardan gelen şikayet sayısında azalma görülmüyor. 

Bunun üzerine daha detaylı bir analiz yapan havaalanı yönetimi yolcuların varış kapısından bagaj alımına bir dakika kadar yürüdüklerini ve bagaj alımında yedi dakika kadar beklediklerini görüyor. Yani yolcular zamanlarının büyük kısmını hiçbir şey yapmadan bekleyerek geçiriyorlar. 

Yönetim bunun üzerine akıllıca bir kararla varış kapılarını daha uzak bir noktaya çekiyor ve yolcuların bagaj alımına kadar daha uzun bir mesafe yürümelerini sağlıyor. Şikayetler neredeyse sıfıra iniyor.

Başta bahsettiğim bilimsel çalışmayı yürüten Christopher K. Hsee ise asistan öğrencilerine boş durmamaları için anlamsız işler verdiğini itiraf ediyor. Etik değil ama bu onları mutlu ediyor diyor. 

Dipnot: Ben bu konuya bir de toplu taşımadan örnek vermek istiyorum. İki yaka arasındaki metrobüs yolculuğu çok kısa -en fazla 15 dk. kadar- olmasına rağmen insanlar metrobüste oturmak için birbirini ezerken, 40-50 dakika sürecek bir otobüse binerken böyle bir arbede yaşanmıyor. Bence bunun sebeplerinden biri metrobüs yolculuğunda hiçbir şey yapmadan metrobüse binilen ilk noktada beklenilmesi. Ara duraklarda inen yolcu sayısı az, kimse metrobüste ilerlemiyor, hayat çok statik ve sıkıcı. Otobüste ise duraklarda inenler binenler var, bindiğiniz yerde durmanız neredeyse imkansız. Tabii oturma şansınız da mevcut, hayat o kadar sıkıcı değil, insanlar da o kadar mutsuz değil. Siz ne dersiniz? :)


Resim kaynak:
http://sayiyorum.com/wp-content/uploads/2012/01/kuyrukta-beklemek.jpg 
http://www.designofsignage.com/application/symbol/building/largesymbols/waiting.html

06 Aralık, 2012

473 - Pancar turşusunu evde yapın

Perşembe, Aralık 06, 2012 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Pancar turşusu yapmanın bu kadar kolay olduğunu bilseydim bu işe daha erken girişirdim. Aşağıda vereceğim tarifle alıştığınız pancar turşusu tadını kolayca yakalayacaksınız.

Gereken malzemeler:

4 pancar,
1.5 tatlı kaşığı şeker,
2 çay kaşığına yakın tuz,
4 yemek kaşığı sirke,
3-4 diş sarmısak,
su

Yapılışı:

Pancarları soymadan sadece saplarını ve ucunu keserek tencereye bütün halinde koyun. Üzerine gelecek kadar su koyarak haşlayın. Çatal batacak duruma geldiklerinde -ne çok yumuşak, ne de çok sert- tencereden alıp kabuklarını soyabilirsiniz. Bu arada haşladığınız suyu dökmeyin!

Pancarları istediğiniz gibi doğradıktan sonra büyükçe bir kavanoza koyup üstüne haşlama suyunu dökün. Kavanoza sirke, şeker ve tuzu ekleyin. Sarmısakları soyup bıçakla ezerek kavanoza ekleyin. Bir gece dışarıda, daha sonra buzdolabında bekletin. Damak tadınıza göre şeker, tuz veya sirke eklemesi yapabilirsiniz.

Afiyet olsun!

Dipnot: Pancarın boyama özelliğine karşın giysilerinize dikkat edin.

Resim: http://www.haberler.com/elbistan-da-pancar-alimi-basladi-3930180-haberi/

03 Aralık, 2012

472 - Nasıl açıklanabilir: Uzaylılar tarafından kaçırılma

Pazartesi, Aralık 03, 2012 Gönderen Berna Arslan , , , 9 yorum
Uzaylılar tarafından kaçırılıp bilimsel amaçlı incelendiğine veya bir uzaylıyla cinsel ilişkiye zorlandığına inanan birçok insan var. Bu kaçırılma hikayeleri 1950'li yıllarda duyulmaya başlandı. En ünlü hikayelerden biri 1957 yılında Brezilyalı bir çiftçinin anlattıkları. Çiftçi Antonio Villas Boas, gökyüzünde kırmızı bir ışığın ardından tarlaya yuvarlak bir cismin indiğini gördü. 1 metre boyunda, gri kıyafetleri olan, mavi gözlü bir yaratık Boas'ı yakalayıp uzay gemisine götürdü. Boas'ın giysilerini çıkarıp üzerine jel sürdüler, kan örneği aldılar ve bir gaz sıktılar. Daha sonra uzun beyaz saçları olan dişi bir varlıkla cinsel ilişkiye girdi. Bu dişi varlık, karnına dokunup yukarıyı işaret etti. Boas, bunu çocuklarını uzayda büyüteceği olarak yorumladı. Uzay gemisi turundan sonra bırakılan Boas, toplamda dört saatini uzay gemisinde geçirdiğini iddia etti. İlerleyen günlerde Boas'ın ciddi bir şekilde radyasyona maruz kaldığı tespit edildi. Boas, bu hikayesini hipnoza başvurmadan anlatan nadir "kaçırılan" insanlardan biri. 


Yıllar boyu uzaylılar tarafından kaçırılma hikayelerini birçok insan anlattı. Bu hikayelerin ortak noktaları şunlardı:

1. Yakalanma: Kaçırılan kişinin zorla bir uzay gemisine bindirilmesi.
2. İncelenme: İnvazif girişimlerle vücudun incelenmesi veya zorla cinsel ilişki.
3. İletişim: Uzaylılar kişiyle iletişim kurar veya belli bireylerle iletişim kurmasını sağlarlar.
4. Tur: Uzay gemisinin kaçırılan kişiye gezdirilerek gösterilmesi. 
5. Zaman kavramının yitmesi: Kaçırılanlar deneyimlerinin büyük kısmını unutuyorlar.
6. Geri dönüş: Kaçırılanların dünyaya geri dönüşü. Giysileri bozulmuş ya da vücutlarında yaralanmalar olmuş olabiliyor.
7. Işığı görme: Mistik bir deneyim yaşadığına inanan kaçırılan kişi büyük bir sevgi veya Tanrı'yla bir olma gibi hisler yaşayabilir.
8. Netice: Kaçırılan kişi kaçırılmanın yarattığı fiziksel ve duygusal etkilerle başa çıkmaya çalışır.

3., 4., ve 7. adımların daha nadir yaşandığına dikkat çekiliyor. 

Peki bu ortak anılar nasıl ortaya çıkabilir? Uzayda yaşayan diğer varlıkların olabileceğine ama onların bizi kaçırıp incelemediğine inanan bir kişi olarak nedenleri özetleyeyim:

Hipnoz altında anlatma

Birçok kaçırılma hikayesi yalnızca hipnozdayken anlatılıyor. Bu da kaçırılma olaylarına gölge düşüren en büyük etken. Bugün biliyoruz ki, hipnoz altındayken anlatılan olaylar gerçek anılar olmayabiliyor. Psikanaliz yöntemi, hastalarda gerçek olmayan cinsel taciz anıları yarattığı için ciddi eleştiriye maruz kaldı. Psikanalistler tarafından uygulanan yöntemlerle çocukken cinsel tacize uğradığını veya hamile kaldığını hatırlayan kadınlar, bunun gerçek olmadığı ortaya çıkınca dava açarak oldukça yüklü miktarlarda tazminat elde ettiler.
Ayrıca, gerçek olmayan anıların gerçekmiş gibi zihne yerleştirilebileceği başka çalışmalarla ortaya çıktı. Bu konuda Elizabeth Loftus'un yaptığı çalışmalar oldukça yol gösterici. Örneğin çocukken bir alışveriş merkezinde kaybolduğuna inandırılan kişiler, böyle bir anıları olmamasına rağmen, buna kısa sürede inanıp anı hakkında detaylar vermeye başladılar. Bu sebeple, hipnoz altında anlatılan hikayelere şüpheyle bakmak gerekiyor.

Fanteziye eğilimli olmak
 
Bunun dışında, fanteziye eğilimli (fantasy prone) olan kişilerin hipnotize olma eğiliminin daha yüksek olduğu görülüyor. Bu kişiler, halüsinasyonlara karşı daha açık oluyor ve fantezi ile gerçeği ayırt etmekte zorlanabiliyorlar. Fanteziye eğilimlilik, bir kişilik özelliği olarak görülüyor ve bu kişiler incelendiğinde tamamen normal oldukları görülüyor. Ancak şu özellikleri konumuzla doğrudan ilgili olabilir: Çok canlı anılara sahip olmaları, psişik yeteneklere sahip olduklarını iddia etmeleri, kolayca hipnotize olmaları, spiritüel ve fantezi edebiyatı okumaları, beden dışı deneyim yaşadıklarını iddia etmeleri ve/veya uyanıkken rüya gördüklerini belirtmeleri, dinsel imgelemler gördüklerini söylemeleri.

Uykuda gelen kötü varlık

Astronom Carl Sagan'ın da belirttiği gibi uykuda kötü varlıklar tarafından taciz edilme veya kaçırılma tarih boyunca insanlarda görülen korkularla örtüşüyor. Batıdaki inanışa göre incubus adındaki varlık gece uyuyan kadınların üzerine gelip onlarla cinsel ilişkiye giriyor. Aynı şekilde succubus adında bir dişi varlık da uykudaki erkeklerle beraber oluyor. Bu korku bugün uzaylılarla ilişkilendirilmiş olabilir.
Karabasan

Uyku felci olarak da bilinen karabasan, odada başka bir varlığın olduğu hissini verirken, insanın hareket etmesini de engelliyor. İnsanların gördükleri rüyaya bedensel tepkiler vermemeleri için normalde uyku sırasında kaslar zayıflıyor. Karabasan ise kaslar zayıflamışken, ama beden tam uyku ile uyanıklık arasındayken -yani uyumadan veya uyanmadan hemen önce- gerçekleşiyor. Bu durum kültürlerde benzer şekilde ama başka varlıklar vesilesiyle tanımlanıyor: Hayalet, cadı, incubus veya iyi saatte olsunlar gibi örnekler mevcut (şuraya göz atılabilir). 20. ve 21. yüzyılda ise karabasanların uzaylılar olarak yorumlanması normal görülüyor, çünkü bugünün bilinmeyenini uzaylılar oluşturuyor.

Ailede var

Kaçırılan insanların birçoğunun ailesinde de kaçırılmalar görülüyor. Bu da aile içinde anlatılan hikayelerin bireyleri etkilemiş olma ihtimalini doğuruyor.

Ülkeler

Tahmin edin uzaylı tarafından kaçırılma hikayeleri en çok hangi ülkede yaygın? Doğru bildiniz, Amerika Birleşik Devletleri.

Dipnot: Uzaylılar tarafından kaçırıldığına inanan bir çocuğun yer aldığı House bölümü tavsiye edilir - Sezon 3, Bölüm 2

Kaynak: 
http://www.haktanir.org/ufo/kacirilma.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Abduction_phenomenon#Demographics
http://faculty.washington.edu/eloftus/Articles/sciam.htm
http://lifepsychologyandalotmore.blogspot.com/2011/06/alien-abduction-or-false-memory.html
http://www.delusion-free.com/fantasy.html

Resim kaynakları:
http://www.agoracosmopolitan.com/news/ufo_extraterrestrials/2012/11/06/4782.html
http://beaut.ie/blog/2009/holy-hypnosis-batman/
http://cindypwofficialweb.blogspot.com/2010/06/sleep-paralysis-part-1-about-sleep.html