30 Eylül, 2011

319 - Minimalist Müzik

Cuma, Eylül 30, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Last.fm henüz paralı haline geçmemişken kullanıyordum ve devamlı yeni müzik keşfettiğim için çok mutluydum. O zamanlar Roberto Cacciapaglia ve Mike Paer adında iki müzisyenin müziklerine sarmıştım. Bu müzikler minimalist piyano olarak etiketlenmişti.

Öğrendiğime göre, minimal müzik, 1960'larda New York'ta ortaya çıkmış. Daha çok Amerika'da yaygınlaşmış olsa da, Avrupa'da da tanınmış besteciler var. Tanınmış besteciler arasında Ludovico Einaudi, Philip Glass, Michael Nyman gibi isimler var. Minimal müziğin özellikleri ne derseniz anladığım kadarıyla özetleyeyim: ses uyumluluğu, sabit ritim, küçük bölümlerin tekrarlanması, yavaş gelişim.

Bir sanatçının farklı parçaları da minimallik açısından değişkenlik gösterebiliyor. Bestelerin aşırı minimal olanlarına pek ısınamadım. Genel olarak bu müzik türünü sakinleştirici buluyorum, ama sıkıcı bulup sevmeyenler de olabilir. Henüz bu tarz ile tanışmadıysanız Einaudi için buraya, Cacciapaglia için buraya, Paer için buraya tıklayın.

Dipnot: Last.fm zamanlarımda bir de Greg Maroney adlı bir piyanist keşfetmiştim. O bu akıma dahil değil sanırım, ama hoş besteleri var, şuraya bir göz atabilirsiniz. 

318 - Facebook Depresyonu

Cuma, Eylül 30, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , 3 yorum
Facebook gençlerde depresyon yaratıyor.

Amerikan Çocuk Hekimliği Akademisi'nin verdiği bilgiye göre, son yıllarda arkadaşlarla sosyal bağ kurmanın en revaçtaki yöntemlerinden biri olan Facebook, kendine güveni düşük bireyler için depresyon tehlikesi oluşturuyor. Arkadaşlarının mutlu fotoğraflarını ve durum güncellemelerini gören gençler, kendi hayatlarını onların hayatlarıyla karşılaştırdıklarında daha az mutlu ve heyecanlı buluyorlar.

Kişinin özelliklerini yargılayan mesajlar da gençleri mutsuz ediyor. Ayrıca "cyberbullying" denilen internet üzerinden zorbalık yapma da psikolojik açıdan tehlike olarak görülüyor. Bunların yanında yine de Facebook gibi "sosyal" ortamların, çoğu genç için sorun yaratmadığının da altı çizilmiş.

Ancak depresyon riski sadece gençlerle sınırlı değil. Stanford Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre, kullanıcılar kendi hayatlarını arkadaşlarının hayatlarına kıyasla daha sıradan ve sıkıcı bulma eğilimi gösteriyorlar. Bunun en büyük nedenlerinden biri de Facebook kullanıcıların siteye mutlu anlarının fotoğraflarını koymaları. Çoğu kişi, gezdiği yerleri ve arkadaşlarıyla eğlendiği anları gösteren fotoğrafları yüklediğinden dolayı devamlı mutlu, gezen ve hayatından memnun bir profil sergiliyor. Kullanıcılar kendilerini iş ve sosyal hayatları açısından başarılı ve çekici göstermek istediklerinden, kendileri hakkındaki olumlu içerikleri devamlı olarak siteye ekliyor. Facebook siz farkında olmadan sizi de mutsuz etmeye başladıysa, hemen bu çalışmaları hatırlayın ve olumsuz düşünceleri aklınızdan çıkarın.

Kaynak: 
Bu durumu kendisinden öğrendiğim arkadaşım Eda Mehmet'e teşekkürler. http://www.slate.com/articles/double_x/doublex/2011/01/the_antisocial_network.html, http://www.nbcchicago.com/news/local/Facebook-May-Trigger-Depression-Study-118763534.html

28 Eylül, 2011

317 - Parafili: Cinsel Davranış Sapmaları

Çarşamba, Eylül 28, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Cinsel uyarılma ve tatmin olma için normal cinsel davranışın dışında kalarak, bazı nesnelere veya davranışlara yönelmeye parafili deniyor. 1920'li yıllarda tanımlanmış olan bu kavram birçok cinsel davranışı açıklamada yardımcı oluyor. Tekrarlanan, cinsel olarak bireyi uyaran fantaziler, insan olmayan objelerin, onay vermeyen kişilerin, çocukların veya kendinin ya da partnerinin acı çekmesinin/aşağılanmasının üzerine kurulu olabiliyor. 

1973'e kadar eşcinsellik de bir parafili olarak görülürken, biseksüellik ile birlikte listeden çıkarılmış. Parafiliyi kişinin kendisine veya bir başkasına rahatsızlık vermediği sürece bir hastalık olarak tanımlamak imkansız. Bu kıstas, normal olmayan cinsel davranışa sahip ama sağlıklı bir kişiyle, normal olmayan cinsel davranışa sahip ve sağlıksız bir kişiyi birbirlerinden ayırt etmemizi sağlıyor.

Peki parafili örnekleri nedir? Çok ilginç şeyler duyacağınıza emin olabilirsiniz. Aşağıda tahrik olunan kaynakların bazı örneklerini bulacaksınız:

CİNSEL UYARILMA
insandan insana değişiyor
Hayatı tehdit eden durumlar, kendini diğer cinsiyetten hayal etme, hırsızlık yapma, kendini teşhir etme, cinsel olmayan organlar, arabalar veya başka makineler, hayvanlar, suçlular, yanlış insanlar... Göğüslerden tahrik olmak da bir parafili olarak görülse de modern zamanlarda normalleşmiş. Ama en ilginçleri ise bence şunlar: üzerinde böceklerin dolaşması, gözyaşları veya ağlama, insan göğsünden gelen süt, devler (evet dev!), bebek gibi giyinme veya davranılmasını isteme, başka birini yeme veya başkası tarafından yenilme isteği. 

26 Eylül, 2011

316 - Muhabbet Kuşları Hakkında Yanlış Bilinenler

Birçok evde beslenen muhabbet kuşları yanlış uygulamalar sebebiyle mutsuz ve sağlıksız oluyorlar. Hayvan almak büyük sorumluluk gerektirse de hayvan besleyenlerin çoğu kulaktan dolma bilgilerle veya daha da kötüsü hayvan satıcılarının verdiği yanlış bilgilerle evcil hayvan bakımına başlıyor. Muhabbet kuşlarının bakımı hakkında da bildiğimiz birçok yanlış bilgi var. Muhabbetkusu.org adlı donanımlı siteden öğrendiğim bazı bilgileri özetleyerek aktarmak ve muhabbet kuşu besleyenlere bunları hatırlatmak istedim:

Ayna Zararlı

Muhabbet kuşu kafesleri için çeşit çeşit ayna satılır, oysa ayna onlar için zararlı. Neden mi? Çünkü muhabbet kuşları kendilerini aynada tanımıyorlar, aynadakini başka bir kuş zannediyorlar. Onunla konuşuyorlar, ona belki de kur yapıyorlar, ama doğal olarak hiçbir cevap alamıyorlar. Daha da kötüsü, erkek kuşlar aynadaki görüntülerini potansiyel bir eş olarak değerlendirip onlara yem vermek istiyorlar. Böylece aynaya kusuyorlar, daha sonra bunları geri yuttukları için de "kursak iltihabı" oluşabiliyor. 

Peki uzun yıllardır ayna ile yaşayan bir kuşunuz varsa ne yapılmalı? Burda önerilen şey aynayı çıkarmanız ve kuşunuza uygun bir eş almanız. Aynası çıkarılan kuş, arkadaşını kaybettiği için bunalıma girebilir, ama yapacağınız en doğru şey ona uygun bir eş seçmektir.

Eş Seçimi

Kuşunuz 1 yaşını geçmeden ona bir eş almanız öneriliyor. Birçok kuş sahibi, kuş satan bir dükkana gidip karşı cinsten herhangi bir kuş alıp eve geldiğinde iki kuşun anlaşacağını ve çiftleşeceğini düşünüyor, ancak bu doğru değil. Kuşunuz için bir arkadaş seçmenizin en iyi yolu kuşunuzla birlikte kuşçuya gitmek. 

Beslenme

Kuşçularda ve marketlerde satılan meyveli-ballı krakerler önerilmiyor, çünkü yapıştırıcı olarak bal yerine zararlı maddelerin kullanılmış olabileceği söyleniyor. Kuşlarınızı insan yiyeceklerinden bazılarından uzak tutmanız gerekiyor; örneğin asitli, tuzlu, şekerli, yağlı, alkollü gıdalar zararlı. Ayrıntı için lütfen şuraya bakın. Her gün taze sebze ve meyve verebilirsiniz, hangilerini vermeniz ve hangilerinden kaçınmanız gerektiğini ise bu adreste özetledim.

Eğitim

Kuşu aç bırakıp ele alıştırma kuş sahipleri tarafından uygulanan bir yöntem ama bu çok acımasız ve buna ihtiyacınız yok. Elinize alıştırmak için biraz sabırlı olun, öncelikle elinize alışmasını ve ondan korkmamasını sağlamanız lazım.

Sosyallik

Son olarak bahsetmek istediğim nokta, muhabbet kuşlarının doğada kalabalık sürüler halinde yaşadıkları. O yüzden eve yalnız bir kuş almamız ve tamamen kendimize bağlı hale getirmemiz bizim bencilliğimiz. Onları sosyal hayatlarından mahrum bırakmamalıyız.

20 Eylül, 2011

315 - Ekolojik Yaşam Çiftliği

Fethiye'de değişik bir tatil geçirme imkanınız var; bir çiftlikte yaşamak. Yılın her ayında konaklayabileceğiniz çiftlik, bir dere kenarına kurulmuş ve geniş bir araziye yayılmış halde. Ahşap, taş veya kerpiç evlerde kalma imkanı var. İstenirse mevsime uygun olan çiftlik işleriyle de uğraşılabiliyor.


Etkinlik olarak ormandan ot veya mantar toplayıp, kanyonlarda dolaşıp, derede yüzebiliyorsunuz. Denizde yüzmek için servise binmek gerekiyormuş. Bunun dışında yerel el işlerini öğrenebiliyorsunuz; yani topraktan çanak çömlek yapabilir, yöresel yemekleri pişirmeyi öğrenebilir veya kilim dokuyabilirsiniz. Çiftlikteki yemekler odun ateşi ve geleneksel yöntemlerle pişiriliyormuş. Etkinliklerle ilgili daha ayrıntılı bilgiyi şurada bulabilirsiniz. 


Çiftlik, Dalaman Havaalanı'na 40 km uzaklıktaki Yanıklar Köyü'nde yer alıyor. İnternet sitesine göre Aralık-Mart ayları arasında bir evde iki kişilik fiyat bir ay için 2250 tl. Bu fiyata bütün yiyecek-içecekler, evin giderleri, temizlik dahil. Daha fazla bilgi için buraya bakabilirsiniz. Burada da bir video var.

19 Eylül, 2011

314 - TISFEST: Gençlere Yönelik Kısa Film Festivali

Pazartesi, Eylül 19, 2011 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
İstanbul Erkek Lisesi Sinema Kulübü, bir süredir başarılı bir şekilde kısa film yarışması düzenliyordu. Ulusal düzeydeki yarışma artık uluslararası seviyeye taşındı. Aşağıda açıklamasını bulabilir, tanıtımında destek vermek amacıyla blogunuzda bahsedebilir veya twitter/facebook üzerinden takip edebilirsiniz:



TEEN INTERNATIONAL SHORTS FESTIVAL (TISFEST) KISA FİLM YARIŞMASI

Türkiye'nin en köklü derneklerinden olan Türkiye Yardım Sevenler Derneği'nin Kağıthane şubesi 10. yaşını gençlere yönelik bir sinema festivali düzenleyerek kutluyor.

Türkiye'de 13-19 yaş arası gençlere yönelik uluslararası tek kısa film yarışması olma özelliğine sahip olan TISFEST Kısa Film Yarışması, bu "genç" festival kapsamında, yaş sınırı haricinde başka bir kısıtlama olmadan herkese açık olarak düzenleniyor. Amacı öğrencilere genç yaştan sinema sevgisi kazandırarak Türk ve dünya sinemasının geleceğine katkıda bulunmak olan yarışma, genç yönetmen adaylarına fırsatlar sunuyor.

TISFEST Kısa Film Yarışması tüm lise öğrencilerini film çekmeye davet ediyor. Sinema çevreleri tarafından büyük takdir gören yarışma, yarışmacıların filmlerinin dünya çapındaki okul ve film festivallerinde gösterimine de olanak sunuyor.

Yarışmanın son katılım tarihi 12 Aralık 2011. Yarışma sonuçları, genç sinemacıların ustalar ile bir araya geleceği ve ödüllerin sahiplerini bulacağı festivalin son gecesinde, 11 Şubat'ta açıklanacak.

Yarışmanın önjürisinde; Yar. Doç. Dr. Murat Akser (Kadir Has Üniversitesi), HaberTürk Gazetesi sinema eleştirmeni Kerem Akça, Film Forum Zadar Direktörü Sergej Stanojkovski, ödüllü kısa filmciler Mustafa Emin Büyükcoşkun ve Cem Öztüfekçi, International Short Film Festival Direktörü Anna-Maria Schneider ve Türkiye Yardım Sevenler Derneği Kağıthane Şubesi'ni temsilen ıkinci Başkan Tülay Kesebir bulunuyor.

Yarışma ödül olarak birinciye 1000, ikinciye 750, üçüncüye 500 Euro veriyor, ayrıca önjüri ve jürinin takdirine göre mansiyon ödülleri de verilebilecek.

Yarışma süreci, katılım şartları, iletişim bilgileri ve tüm gelişmelere TISFEST'in internet sitesinden ve sosyal medyadan ulaşmak mümkün.
www.tisfest.org
www.facebook.com/tisfest
www.twitter.com/tisfest

313 - İstanbul Akvaryum

Pazartesi, Eylül 19, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Dün Florya'daki İstanbul Akvaryum'u ziyaret ettik. Dünyanın en büyük tematik akvaryumu olan akvaryum, geniş bir alana yayılmış ve içinde İstanbul'un tarihi ile ilgili de ayrıntılar yer alıyor. Dünyanın birçok yerinden gelmiş su canlısı bulunuyor. Süveyş Kanalı, Pasifik Okyanusu, Amazon ormanları akvaryumun bazı bölümlerinden. 
denizatları
Çocuklar için de oldukça eğlenceli olan akvaryumda pirana, köpekbalığı, palyaço balığı, denizatı, yengeç, timsah, denizyıldızı gibi çeşit çeşit canlı görme imkanınız var. Ayrıca her gün 15:00'te balık besleme seansları varmış izleyebileceğiniz. Dokunmatik ekranlar yardımı ile akvaryumda yaşayan canlılar hakkında bilgi alabilirsiniz. Fotoğraf makinenizi flaşsız olarak kullanabiliyorsunuz. Uyarılara rağmen maalesef flaşlı çekmeye çalışanlar oluyor.

piranalar
Yetişkin biletleri 29 tl. Öğrenciler, öğretmenler, engelliler, 65 yaş üzeri olanlar ve gaziler için ise 22 tl. Aileler için veya yıllık girişler için de ayrı fiyatlar var, şuraya bakabilirsiniz. 10:00 - 20:00 saatleri arasında açık. İçinde restoran ve kafeler de bulunuyor. Ulaşım için buraya ve buraya göz atın.

16 Eylül, 2011

312 - iSketch

Cuma, Eylül 16, 2011 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Üniversite öncesi boş zamanlarımı çok kaliteli değerlendirirdim. Bir şeyler okurdum, film izlerdim, müzik dinlerdim, bir şeyler öğrenirdim. Sanırım bu güzel zamanlar eve bilgisayarın girmesiyle bitti. Daha önce de kuzenimden gelmiş bir bilgisayar vardı. Ancak harddiski epitopu 256 mb kadardı, adam gibi internet bağlantımız hiç olmazdı ve bu bilgisayar ortaokul yıllarında her gün yüzyüze görüştüğümüz arkadaşlarımızla akşam icq'dan konuşmak için kullanılırdı. Bilgisayar bir gün iflas etti ve sadece bazı zamanlar açıldığı için kendisine duygusal bilgisayar adını vermiştim. (Bu arada bilgisayarın çökmesinde benim windows dosyasının içinden harddiskte çok yer kaplıyor diye bir şeyleri silmem de etkili olmuş olabilir.)

Neyse konudan çok saptım. Şimdiki boş zamanlarımı ne kadar kötü değerlendirdiğimi söylemek istiyordum aslında. Bilgisayar devamlı açık, internette boş boş zaman geçiriyorum. Tamam yine bir şeyler öğreniyorum ama eski zamanlarımın yerini tutmuyor. İşte yine abuk subuk bir aktivite buldum, sizlerle de paylaşayım dedim.


Bulduğum uygulama iSketch adında bir web sitesi. Online olarak bir grup insan tarafından oynanıyor. Size bir kelime veriliyor ve bu kelimeyi çizerek anlatmanız bekleniyor. Aynı şekilde başkalarının çizdiklerini de anlamanız gerekiyor. Türkçe de oynanıyor, giriş yaptıktan sonra ismi Turkish olan odalardan birine girebilirsiniz. İngilizce'niz fena değilse filmleri bileceğiniz Movies'e de girebilirsiniz. Birçok dilde oynamak mümkün. Çizerken paint'teki gibi bir menü veriliyor, değişik renkler kullanabiliyorsunuz.

Ortaokul zamanlarında kendi kendimize pictionary gibi bir oyun oynamaya sarmıştık. Çizim yapmalı oyunları severim ancak fare veya trackpad ile zor oluyor tabii. Tam kalem-kağıt zevki vermese de bu şekilde zaman "öldürebilirsiniz".

13 Eylül, 2011

310 - Scrapbooking / Anı Defteri Hazırlama

Salı, Eylül 13, 2011 Gönderen Berna Arslan , , 1 yorum
Kişisel veya ailenize ait anıları bir defterde toplamak anlamına geliyor scrapbooking. Belki "anı defteri" olarak Türkçe'ye çevrilebilir. Anı defteri hazırlama özellikle ABD'de sevilen bir aktivite, bu ülkedeki 4 milyon kadın bu işle uğraştığını belirtmiş. Bir anı defterinin içine fotoğraflar, yazılar ve elişi dahil olabiliyor. 

Bu hobinin İngiltere'de 15. yüzyılda başladığı düşünülüyor. Tarifler, alıntılar, şiirler ve mektupları biriktirmenin bir yolu olarak kullanılan anı defterleri günümüzde dijital olarak da hazırlanabiliyor. Siz de dijital olarak hazırlamayı düşünürseniz, buradaki birkaç kaynağa tıklayıp göz atabilirsiniz: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7.


Tabii dijital olarak hazırlamak daha kolay olabilir ama benim favorim bu tip şeyleri elle yapmak. Elle yapmak için ilk ihtiyacınız olacak şey bir albüm. Bu albümü kırtasiyeden alacağınız renk renk kartonlar ile kendiniz yaratabilirsiniz. Yazıları elde veya bilgisayarda yazabilirsiniz. Fotoğrafları dijitalden kağıda aktarmanız yeterli. Tabii asıl önemli olan fotoğraf ve yazıların etrafına ve arkaplanına neler ekleyeceğiniz. Fotoğrafların etrafına çerçeve oluşturarak hoş bir görünüm sağlayabilirsiniz. Dantel parçaları, kurdeleler, arkaplan resimleri eklenebilecekler arasında.

Karen adında İstanbul'da yaşayan bir Amerikalı hanım anı defteri hazırlama konusunda bir blog açmış ve yaptıklarını iki dilde paylaşıyor. Fotoğrafı da oradan aldım, siteye buraya tıklayarak göz atabilirsiniz. Elde yapacağınız bir şeyler arıyorsanız hoş bir etkinlik olabilir.

09 Eylül, 2011

Film: Son Durak 5

Cuma, Eylül 09, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , , 1 yorum
"Ölüm aldatılmayı sevmez."

Son Durak (Final Destination) serisinin ilk filminin üzerinden tam 11 yıl geçmiş, oysa film hakkında yapılan muhabbetler canlı bir şekilde hafızamda. Karakterlerin değişik ölümleriyle korku filmleri arasında farklı bir yer edinmiş olan Son Durak serisinin ilk filminin konusu kısaca şöyleydi: Bir grup genç uçakla yolculuğa çıkacaktır, aralarından biri uçağın düştüğü ve yolcuların öldüğüne dair bir hayal görür. Bunun üzerine arkadaşlarını uyarır ve uçaktan inenler kurtulur. Ama kurtulanlar teker teker ölecektir.

Serinin son filmi bugün vizyona giriyor, ben dün gece Warner Bros'un davetiyesiyle izleme imkanı buldum. 3 boyutlu olan filmin konusu yine orijinal hikayeye sadık kalıyor. Başrollerde yine bir grup genç var. İşarkadaşı olan bu grup, bir iş gezisine çıkar. Aralarından biri -Sam- köprüde otobüslerinin durdurulduğunu ve gerçekleşen arızalar sonucu gruplarından birçok kişinin öldüğünü hayalinde görür. Bunun üzerine Sam arkadaşlarını uyarır ve birkaç arkadaşı ile kazadan sağ kurtulur. Filmin başındaki bu köprü sahneleri etkileyici, özellikle de 3 boyuttan oldukça yardım alınmış. Zaten filmin giriş jeneriği uzun sürüyor ve filmin geri kalanındaki ölüm sahnelerinin nasıl olacağını haber verircesine 3 boyutta yüzünüze doğru kırık camlar, kafatasları, çiviler uçup duruyor. Filmin gerisi ise bilindik şekilde: Kazadan kurtulanlar teker teker ölmeye başlıyor.



Çoğunda gözlerimi başka yere çevirdiğim ölüm sahnelerinin, üç boyutun da yardımıyla iç kaldırıcı olması garantilenmiş. Bu arada filmin sonu ilginç bir biçimde bağlanmış. Bunların dışında bu serinin filmlerinin neden bu kadar ilgi çektiğini düşünmeden edemedim. Sonuç olarak filmin senaryosu aşağı yukarı belli, beklenen ise insanların ilginç ve yaratıcı bir biçimde ölmeleri! Bu film korku filmi türüne sokulsa da aslında korkmak veya gerilmek pek sözkonusu değil. Uyandırdığı duygular daha çok irkilmek ve iğrenmek diyebiliriz. 

İlk izlediğim 3 boyutlu film çocuklara yönelikti çünkü yanımda bir ufaklıkla gitmiştim. Daha çok üç boyut teknolojisini anlatıp tanıtmaya yönelik kısa bir filmdi. Ben de o zaman Hollywood neden bu teknolojiyi kullanmıyor diye düşünüyordum. Kısa süre içinde üç boyut yaygınlaştı ve özellikle macera filmlerinde yerini aldı. Aslında korku filmleri bu teknoloji için çok uygun bir platform oluşturuyor. Son Durak serisinin son iki filmi üç boyutlu olarak çekildi, son film de bu teknolojiyi heyecan verici biçimde kullanıyor.

Dipnot: Gözleri bozuk olup lazer ameliyatı olmayı düşünenler filmden sonra bu fikirlerinden vazgeçebilirler =)

07 Eylül, 2011

307 - Yunusların Bacakları

Yunuslar rahimdeyken arka bacaklara benzer iki tomurcuğa, yani gelişmemiş organa sahip oluyor. Bu kısa süreli oluşum, yunuslar doğmadan önce kayboluyor. Evrime kanıt olarak gösterilen bu olaya benzer başka gelişimlerin rahimdeki insan fetüsünde de gerçekleştiği düşünülüyor. Evrimi savunanlar ile evrime karşı çıkanlar arasındaki tartışmalı konulardan biri de bu. 

İnsan fetüsü rahimdeyken solungaç yarıklarına benzer oluşumlara sahip oluyor. Bu, evrimi destekleyenler tarafından şöyle yorumlanıyor: Her embriyo, evrimin hızlandırılmış şeklini rahimdeyken yaşıyor. Yani insan önce balık gibi gelişirken daha sonra memeliye dönüşüyor. Bu yarıklar da balık dönemini simgeliyor. Bahsedilen oluşumlar balıklarda çene ve solungaçlara dönüşürken, insanda ortakulak kemiklerini, östaki borusunu, şah damarını, bademcikleri, gırtlağı ve kafatası sinirlerini meydana getiriyorlar. 

Yine evrimi destekleyenler tarafından önesürülen bir başka konu ise insan fetüsünün rahimde lanugo ismi verilen ince bir tüy tabakası ile kaplı olması. Prematüre doğan bebeklerde de gözlenen bu tüy tabakası normalde doğumdan önce kayboluyor. Bu tabaka atalarımızın tüy tabakası ile ilişkilendiriliyor, örneğin diğer primatlarda lanugo kaybolmak yerine güçlenerek hayvanın tüylerini oluşturuyor.

Yunuslara geri dönersek, 2006 yılında Tokyo'da balıkçılar tarafından arka bacakları/yüzgeçleri olan bir yunus yakalanmış, fotoğrafı yukarıda. Arka bacakların bir mutasyon sonucu oluştuğu düşünülüyor. Evrim teorisine ve fosil kalıntılarına göre yunus ve balinalar karadan suya geçen hayvanlar. Buna kanıt olarak suyun dışında nefes alma gereksinimleri, yüzgeç kemiklerinin kara memelilerindeki uzuv kemiklerine benzeyişi ve balıklarda değil fakat memelilerde görülen omurganın dikey hareketi gösteriliyor.

Kaynak: 
(1) http://www.evrimteorisi.org/index.php?option=com_content&view=article&id=308&Itemid=111 
(2) http://www.msnbc.msn.com/id/15581204/ns/technology_and_science-science/t/dolphin-reveals-extra-set-legs/ 
(3) http://en.wikipedia.org/wiki/Evolution_of_cetaceans

06 Eylül, 2011

Film: Lolita (1997)

Salı, Eylül 06, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , 6 yorum
"Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi.
 Günahım, ruhum, Lo-Li-Ta; Dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır,
 üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-Li-Ta"


Bir önceki yazıdan sonra ilginç bir tesadüf olacak, şu aralar Lolita romanını okumaktayım. Henüz romanı okumadan kısa bir süre önce 1997 tarihli film versiyonunu izlemiştim. Yazarı Vladimir Nabokov olan romanın sinemaya uyarlanmış iki önemli versiyonu bulunuyor: İlki Stanley Kubrick tarafından 1962 yılında çekildi, ikincisi ise Adrian Lyne tarafından 1997'de beyazperdeye uyarlandı.

Romanda Lolita, gerçek adıyla Dolores Haze, 12 yaşında. Eğlenceye düşkün, başına buyruk, canlı bir kız. Kocasının ölümünün ardından dul kalan annesiyle pek anlaşamıyor. Annesinin amacı da kızını yatılı okula gönderip bir an önce ondan kurtulmak. Romanın ana karakteri ise Humbert Humbert takma ismiyle bize yaşadıklarını artık bulunduğu hapishaneden ve birinci elden anlatan Lolita'nın saplantılı aşığı. Kendi tabiriyle küçük "supericiklerinin" hayranı olan Humbert, Lolita'ya ulaşmak için tüm hayatını düzenliyor ve elinden geleni ardına koymuyor. Kendisini yakışıklı ve çekici bulduğunu her fırsatta dile getiren Humbert yaşadıklarını ironik bir dille anlatıyor. 


1997 tarihli filmin başrol oyuncuları

Kubrick'in versiyonunu izlemedim ama Lyne'ın filminin kitabın kara mizahını yansıtamadığı eleştirisine katılıyorum. Başrollerinde Jeremy Irons ve çekim esnasında 15 yaşında olan Dominique Swain yer alıyor. Irons her zamanki gibi oyunculuğuyla seyirciyi etkiliyor, saplantılı adam rolünün hakkını veriyor; ancak rolü romandaki Humbert Humbert karakterinin biraz dışında görünüyor. Kitapta gördüğümüz kendini beğenmiş, kendine güvenen karakter yerine biraz daha güvensiz, karanlık bir kişilik görüyoruz. Bu arada filmde Lolita'nın yaşı 14 olarak gösteriliyor. Film, kitaptaki birçok ilgi çeken cümleyi de senaryoya yedirmiş görünüyor. Özellikle de başlangıç ve bitiş cümleleri aklınızda kalacak cinsten. Filmdeki Clare Quilty karakteri beklendiği gibi antipatik, ancak biraz absürt bir tarafı var; bu yüzden filmin geri kalanı normal bir ciddiyet içindeyken, Quilty'yi içeren sahnelerin hafif absürtlüğü bence filme uyum sağlamıyor. Film vizyona girdiği zaman Irons'ın bir röportajını okumuştum, tüm set ekibinin kendisinden rolü sebebiyle nefret ettiğini söylüyordu. Filmin imdb puanı 6.8. 

Kubrick'in Lolita'sı


Kubrick'in filmini izlemedim, şu anda imdb'deki puanı 7.7. Filmin başrollerinde James Mason ve Sue Lyon var. Filmde Clare Quilty karakterine aşırı yer verildiği ve filmin neredeyse bu karakter etrafında şekillendiği söyleniyor. Ancak birçok izleyici kitabın ironisinin filmde başarılı bir biçimde yansıtıldığı konusunda hemfikir. 

Son olarak ergenliğin ilk yıllarındaki (11-14) bireylere ilgi duyma kavramına İngilizce'de hebephilia adı veriliyormuş. 

305 - Moda Dünyası için Pedofili Alarmı

Vogue Fransa, moda çekimlerinde 10 yaşındaki bir kızı model olarak kullanarak tartışmalara yol açtı. Bu tartışmaların sebebi Thylene Loubry Blondeau adlı kızın fotoğraflarda aşırı makyajlı, yetişkinlere ait elbiseler içinde ve cinselliği çağrıştıran bakış ve pozlara sahip olmasıydı. 


Bu fotoğraflar moda dünyasında model olarak yer alan kızların ne kadar genç olabileceği tartışmasını beraberinde getirdi. Birçok firmanın bu tip genç ve hatta ergenlik öncesi kızlarla anlaşma yaptığı biliniyor. Örneğin "True Grit" filminde yer almış Hailee Steinfeld 14 yaşındayken ve yine bir oyuncu Elle Fanning 13 yaşındayken ünlü markalar ile anlaştılar.  

Ünlülerin erken yaşta model olmaları alışıldık bir durum olmaya başladı. Örneğin Brigitte Bardot 15 yaşındayken Elle dergisi için poz verirken, Brooke Shields de 14 yaşında Calvin Klein için verdiği pozla tartışmalara yol açmış. Bu arada Shields'in 10 yaşında Playboy için küvette çekilmiş çıplak pozları bulunuyor! Çok ilginç bir şekilde mahkeme, zamanında Shields'in annesinin izniyle çekilmiş olan bu fotoğrafların daha fazla yayınlanmamasına dair olan talebini reddetmiş.
Brooke Shields'ın 10 yaşında çekilmiş 
çıplak fotoğrafının bir bölümü

Moda sektörüne geri dönersek, 10 yaşındaki Blondeau'nun objektiflere cinselliği çağrıştırır bir şekilde poz verebilmesi bu sektörün ne kadar kirli bir yer olabileceğini bize adeta kanıtlıyor. Bu arada iş sadece fotoğraflarla bitmiyor. ABD'de (zaten başka nerede olabilirdi) genç kızlara göğüslerini iki beden büyüteceği söylenen destekli sütyenler pazarlanıyor. Bu ürünler cinselliğin gençlerde çok erken uyandırıldığına dair tartışmaları körüklüyor ve belli bir imajı desteklediğinden genç kızlarda, yani geleceğin kadınlarında kendine güven sorunlarına yol açacağı savunuluyor.

Şimdiye kadar sıfır bedenin yaygınlaşmasında eşcinsel moda tasarımcılarının da etkisi olduğuna dair olan tartışmaya Dailycandor.com sitesinde eşcinsel olduğunu söyleyen bir yazar saldırgan bir yeni bakış açısı getiriyor. "Moda tasarımcıları eşcinsel değil, pedofil" başlıklı yazısında aşırı zayıf mankenlerin erkek çocuklarına benzediklerinin altını çiziyor. Bunların yanında eşcinsel moda tasarımcıları ile sıfır beden arasında bir bağlantı olmadığını da söylemek mümkün. Bu konuyla ilgilenirseniz şuradaki yazıyı okuyabilirsiniz (İngilizce).

Sonuç olarak genç modellerin moda dünyasında yer almaları insanların büyük kesimi tarafından hoş karşılanmıyor ve bir sömürü olarak görülüyor. Umarım bu tip tutumlar ceza alır ve bundan sonrası için kısıtlamalar olur.

05 Eylül, 2011

304 - Shakespeare'in İngilizce'ye Kattığı Deyişler

Pazartesi, Eylül 05, 2011 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
16. yüzyılın ünlü oyun yazarı William Shakespeare İngilizce'ye kattığı kelime ve deyişlerle de tanınıyor. İnternette gezinirken gözüme bu tip örnekler çıkınca burada paylaşmak istedim. Deyişler ve hangi oyunlardan alındıkları aşağıda:

A dish fit for the gods - Julius Caesar
A foregone conclusion - Othello
A laughing stock - The Merry Wives of Windsor
A sorry sight - Macbeth
All corners of the world - Cymbeline
All that glisters is not gold - The Merchant of Venice
All's well that ends well - All's Well That Ends Well
As dead as a doornail - Henry VI
As good luck would have it - The Merry Wives of Windsor
As pure as the driven snow - The Winter's Tale / Macbeth
At one fell swoop - Macbeth
Bloody minded - Henry VI
Cold comfort - The Taming of the Shrew
The dogs of war - Julius Caesar
Eaten out of house and home - Henry V, Part 2
Fair play - The Tempest
Fancy free - A Midsummer Night's Dream
Flesh and blood - Hamlet
For ever and a day - As You Like It
Green-eyed monster - Othello
High time - A Comedy of Errors
I have not slept one wink - Cymbeline
I will wear my heart upon my sleeve - Othello
In a pickle - The Tempest
In my mind's eye - Hamlet
In stitches - Twelfth Night
In the twinkling of an eye - The Merchant Of Venice
Lay it on with a trowel - As You Like It
Lie low - Much Ado About Nothing
Love is blind - The Merchant Of Venice
Milk of human kindness - Macbeth
More fool you - The Taming of the Shrew
Mum's the word - Henry VI, Part 2
Neither here nor there - Othello
Send him packing - Henry IV
Set your teeth on edge - Henry IV
The Queen's English - The Merry Wives of Windsor
There's method in my madness - Hamlet
This is the short and the long of it - The Merry Wives of Windsor
Too much of a good thing - As You Like It
Tower of strength - Richard III
Vanish into thin air - Othello