31 Ekim, 2009

68 - Üç Silahşörler ve İsviçre

Çoğu ülkenin kendisiyle özdeşleştirdiği bir sloganı var, bunları Vikipedi'de ülke ülke gezerek görebilirsiniz. (İngilizceleri için de motto diye bakabilirsiniz.) Örneğin Türkiye'ninki "Yurtta sulh, dünyada sulh." ve bu slogan, şimdiye kadar incelediğim birçok Avrupa ülkesi içindeki en iyi sloganlardan biri kanımca.

İsviçre'
ninkini gördüğümde ise şaşırdım, çünkü sloganları şöyle: "Unus pro omnibus, omnes pro uno". Türkçe'de "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" anlamına geliyor, yani 1844 yılında yayımlanmış Alexandre Dumas'nın romanı Üç Silahşörler'in sloganı aslında. İsviçre, yasasında resmi olarak bu sloganı tanımlamamış olsa da, 1868'de sonbahar fırtınaları ülkede sellere neden olunca zor durumda kalanlara yardım edilmesi için düzenlenen kampanyalarda bu slogan kullanlmış. Bir yandan da kanton savaşlarından yeni çıkmış ülkede birlik sağlanması isteniyormuş. Ülkede, günümüzde tüm siyasi partiler ve bölgeler bu sloganı İsviçre'nin sloganı olarak kabul ediyormuş.

Bu adresten
Bryan Adams, Rod Stewart ve Sting düeti olan Üç Silahşörler film müziğinden "All for one, all for love"(Hepimiz birimiz için, hepimiz aşk için) şarkısını dinleyebilirsiniz.

28 Ekim, 2009

67 - St. Petersburg

Rusya'nın ünlü şehri St. Petersburg'un adının önce Leningrad, sonra da Stalingrad olduğunu zannediyordum, ama yanılıyormuşum.

Leningrad kısmı doğruymuş gerçi. Ancak Stalingrad, şu anda ismi Volgograd olan bir endüstri şehrinin zamanında aldığı bir isimmiş.

Beyaz Geceler Kutlamasında Kırmızı Yelkenler

Petersburg konusuna girmişken şehir hakkında yeni öğrendiğim birkaç şeye daha değinmek isterim:

Öncelikle Rusça'da bu şehrin adı
Sankt-Peterburg, yani Petersburg'taki s harfi yok, biz herhalde İngilizce'den aldığımız için Türkçe'de de s ile geçiyor. 1703 yılında Çar I. Petro tarafından kurulmuş. Batı'da olduğu için Avrupa'ya açılan bir pencere gibiymiş. Rusya'nın ve dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Ermitaj müzesi bu şehirde yer alıyor. Birçok nehir kentin içinden geçiyor.

Rus İmparatorluğu'nun 200 yıldan daha uzun bir süre başkentliğini yapan bu kent, bir de
beyaz geceleriyle ünlü. Haziran-Temmuz arası gerçekleşen bu doğa olayında, günbatımları geç, gündoğumları da erken olduğu için tam karanlık asla gelmiyor. Beyaz Geceler Festivali'nde geleneksel olarak yapılan kutlamalar var, örneğin "Kırmızı Yelkenler" gibi. Buna ait bir resmi yukarıda görebilirsiniz.

27 Ekim, 2009

66 - Jamais Vu(Hiç Görmedim) ve Presque Vu(Dilimin Ucunda)

Salı, Ekim 27, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , , yorum yok
Deja vu'yu çoğu kişi bilir, insanın yeni bir durumu zaten yaşamış gibi hissetmesidir. Bir de Jamais Vu varmış, bu da tanıdık bir durumun yaşanmamış gibi hissedilmesi anlamına geliyormuş. Fransızca'da "hiç görülmedi" anlamına denk gelen bu kavramı gözlemlemek için yapılan bir deney şu şekilde:

Leeds Üniversites
i'nde yapılan bir araştırmada 92 gönüllüden 60 saniye içinde 30 kere "kapı" kelimesini yazmaları istenmiş. Deneye katılanların yüzde 68'i jamais vu semptomları göstermeye başlayarak kapı kelimesi hakkında şüpheye düşmeye başlamışlar. Bu şüphelerden bazıları şöyle: "Kapı uydurma bir kelime gibi geldi.", "Doğru kelimeyi yazdığımdan şüphelenmeye başladım.", "Sanki yanlış yazıyorum." vs.

"Deja-vu Destek Grubu", "Zili sadece bir kez çalın!"


Araştırmayı yürüten kişi Dr. Moulin, birçoğumuzun bu hissi yaşadığını iddia ediyor. Örneğin bir yüze veya kelimeye uzun süre bakarsanız, anlamını yitirdiği hissine kapılırsınız diyor. Bunun için aynaya bir süre bakmak yeterli aslında, Doktor haklı olabilir.

Buna benzeyen başka bir fenomen de "
dilimin ucunda" etkisi, merak etmeyin onun da bir Fransızca adı var: presque vu. Bu kavram, tahmin edileceği üzere, tanıdık bir şeyin kısa sürede hatırlanamamasına karşılık geliyor. Sara ve benzeri beyin rahatsızlıklarına sahip kişilerin "dilimin ucunda" kavramını daha çok hissettikleri söyleniyor. Anton Çehov'un bunun üzerine kurulu bir de kısa hikayesi var, bu adresten İngilizcesi okunabilir.

Son olarak, bir araştırmada, incelenen 51 lisan arasından 45'inin 'dilimin ucunda' kavramını açıklamak için içinde
dil kelimesinin geçtiği söz öbeklerine sahip olduğu bulunmuş.


25 Ekim, 2009

Film: Kan Arzusu

Pazar, Ekim 25, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , , yorum yok
Filmekimi biterken bir filmi daha izlemiş bulundum: Güney Koreli yönetmen Chan-wook Park'ın Türkçe'ye "Kan Arzusu", İngilizce'ye de "Thirst(Susuzluk)" diye çevrilen filmini. Şiddet ve cinsellik öğeleri yüzünden 18+ uyarısı ile gösterilen filmin konusu ve bu konuya getirdiği bakış açısı oldukça ilginçti. Ancak, kanlı görüntüler biraz fazlaydı diyebilirim. Festival filmlerinde ara verilmediğinden, izleyicinin kendini toplayıp bir nefes almasına da fırsat kalmamış oldu.

Fragmanını buradan izleyebileceğiniz filmin konusu kısaca şöyle: Genç bir rahip gönüllü olarak EV hastalığı üzerinde deney yapılan bir çalışmaya katılır. 500 gönüllü arasında hastalıktan kurtulan tek kişi olur. Bunun üzerine bir mucizeye dönüşen rahipten muhtaç kişiler duaları ile durumlarına destek olmasını isterler. Bu çağrılardan birine cevap veren rahip, yardım ettiği kişinin çocukluk arkadaşı olduğunu farkeder. Arkadaşının karısıyla bir yakınlaşma yaşayan rahibin vücudunda hiç beklenmeyen ilginç bir değişim vardır. Hastalığını yenebilmek için devamlı olarak kana ihtiyacı vardır, insan kanına.


Vampirliğe yeni bir boyut getiren filmimiz, yaratıcı bir bakış açısıyla konuya eğiliyor. Tek sorun, kanlı sahnelerin detaylı gösterilmiş ve uzun tutulmuş olması diyebiliriz. Şu anda imdb'de izleyicilerden 7.6/10 puan almış durumda.

64 - Kafaya Takılan Melodi

Pazar, Ekim 25, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Bazen sebebini bilirsiniz, bir şarkıyı arka arkaya uzun süre dinlemişsinizdir, aklınıza takılır. Ama bir de talihsiz melodiler vardır, unutmak istersiniz, kafanızda dönüp dururlar. Hiç olmayacak bir anda kafanıza "Osman Aga" takılmış olabilir mesela.

Peki bunun sizden başka birilerinin de başına geldiğini ve bir bilimsel adı olduğunu düşündünüz mü?

Almanca Ohrwurm olarak tanımlanmış olan bu durum bir "chicken translate" ile "
kulak solucanı" olarak dilimize çevrilebilir. Bu konuda yapılan araştırmalar ile görülmüş ki, insanlar bu duruma farklı duyarlılıkta olsalar da, neredeyse herkes en az bir kere kafaya melodi takılmasına maruz kalmış.

Kendi başıma da sık sık gelen bir durum olduğundan, bilimsel bir ada sahip olması ilgimi çekmişti. Bu yazıyı yandaki resimle birlikte, bir gece kafamın içinde susmak bilmeyen, uykumu engelleyen ve artık hiç sevmediğim
Dancing Queen şarkısına ithaf ederim.

22 Ekim, 2009

63 - Gurur ve Önyargı namıdiğer Aşk ve Gurur

Perşembe, Ekim 22, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , 2 yorum
Jane Austen'ın kitaplarını merak edip Gurur ve Önyargı (Pride and Prejudice) ile Akıl ve Tutku(Sense and Sensibility) romanlarını okumuştum.

Emma Thompson ve Kate Winslet sevdiğim oyunculardandır ve bahsettiğim ikinci kitabın 1995 tarihli filmini önceden izlemiştim.

Gurur ve Önyargı'nın ülkemizde Aşk ve Gurur adı ile gösterime giren filmini de geç de olsa izledim. Film 2005 tarihli. Başrolünde Keira Knightley yer alıyor. Judi Dench'i de oyuncular arasında görüyoruz. Dvd bonus özelliklerinden öğrendiklerime göre filmin oyuncularının çoğu 19. yüzyıldaki kadın-erkek tanışma politikalarından memnun. O zamanlarda tanışmanın belli kurallar çerçevesinde gerçekleşmesinin, kişilerin üzerindeki baskıyı azalttığını, çünkü ne yapacaklarını bildiklerini düşünüyorlar.


Bunun dışında; filmin, kitabın konusuna ve ayrıntılarına oldukça sadık kaldığı söylenebilir. Okurken hayalinizde yarattığınız dünyanın bazı kısımlarını -örneğin dans sahneleri veya anne-kız ilişkileri- daha renkli olarak filmde bulabilirsiniz.

G
urur ve önyargı kavramlarını iyi bir biçimde işleyen bir film ve roman. Film uyarlamasında takdir ettiğim bir özellik de günümüze uyarlamak adına içine cinsellik katılmamış olmasıydı. Bunların dışında, o dönem havasını da merak ediyorsanız, hoşunuza gidecektir.

62 - Nip/Tuck'ın Anlamı

Perşembe, Ekim 22, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Ünlü dizi Nip/Tuck'ın adının nereden geldiğini merak ettiğimden bir zaman nip ve tuck kelimelerinin anlamlarına bakmıştım. Nip kesmek, tuck da katlamak anlamına geldiğinden bende özellikle yüz ile ilgili estetik ameliyatları çağrıştıran bir hava oluşturmuştu dizinin adı. 

Ancak yeni öğrendiğime göre "Nip and Tuck" meğer İngilizce'de bir deyimmiş ve şöyle bir anlamı varmış: "A close contest where neither opponent seems to be gaining the advantage."
Yani iki tarafın da avantaj kazanmadığı bir çatışma hali.


Bu isim diziye oldukça uygun, çünkü takip edenler bilirler, dizideki plastik cerrah ikilimizin bir işten çok daha fazla ortak noktası vardır. Buna aileleri ve sevdikleri de dahildir. 

Eğer izlemediyseniz, başlayın derim. Senaristler bazen sınırları denemeyi abartsalar da, özellikle ilk sezonlarının insan ilişkilerini iyi tahlil edip karakterleri tek boyutlu yansıtmamayı başardığını düşünüyorum.

20 Ekim, 2009

61 - Michael Moore ve Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi

Salı, Ekim 20, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , 1 yorum
Filmekimi'nde şimdilik Michael Moore'un son belgeseli Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi'ni izleme fırsatı buldum. Her zamanki gibi mizahi bir dil kullanarak Amerika'da uygulanan kapitalizmin nelere yol açtığını özellikle bankalar ve yönetim ekseninde anlatmış. Mortgage krizine nelerin yol açtığını, sağlık ve eğitim gibi temel hakların paralı olmasının sonuçlarını akademisyenler, ekonomistler, halk ve hatta rahipler ile konuşarak göstermiş.


Son yıllarda Türkiye'de de şubelerini açan bazı bankaların amaçlarını ve yine son yıllarda insanların çalışmak için can attığı uluslararası bazı şirketlerin aşağıda anlatacağım yüz kızartan politikalarını Moore'un kamerasından hiç sıkılmadan izleyebilirsiniz.

İlginç bir örnek vermek gerekirse: 

Bazı firmalar çalışanların haberi olmadan onların üzerine sağlık sigortası yaparak, ölümlerinden kar elde ediyormuş. Kadınların erkeklerden, gençlerin de yaşlılardan daha uzun yaşaması beklendiğinden genç bir kadın çalışanın ölmesi, firmaya beklenilen en çok kazancı getiriyormuş. Bu sigortadan çalışanın ve ailesinin ise haberi olmuyormuş. En sevimsiz durumlardan biri ise, bu kanun ile ilgili maddede bu çalışanlardan "Dead Peasant" diye bahsedilmesi, yani "Ölü Irgat".

Bu ve bunun gibi birçok şaşıracağınız detayı ve Amerika'nın ekonomisinin neden bu duruma geldiğini, 2. Dünya Savaşı'ndan beri ne gibi değişimler olduğunu öğrenmek istiyorsanız, bu filmi kaçırmamalısınız.


16 Ekim, 2009

59 - Tetris: Müziği, Geçmişi ve Psikolojik Etkisi

Cuma, Ekim 16, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , , yorum yok
Tetris'in müziğini şöyle bir duysanız herhalde hemen hatırlarsınız. Bu müziği tekrar anımsamama Last.fm'de duyduğum bir parça neden olmuştu. İsveçli bir Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi olan Daniel Innala Ahlmark, enstrümental müzik dinlemeyi ve bestelemeyi seven bir kişilik imiş. Onun Tetris'in müziğine getirdiği yeni yorum Tetriblocks'u bu adreste dinleyebilirsiniz. 



Ben de bu arada biraz da Tetris'in geçmişini araştırayım dedim. Ünlü oyun
1984'te Rus Alexey Pajitnov tarafından oluşturulmuş. Şimdiye kadar 70 milyon kopyadan fazla satmış. Pajitnov, şu anda ABD'de yaşıyormuş, bir süre Microsoft'ta çalışmış, oyunu geliştirdiği yer ise -hayır, bir garaj değil- Sovyet Rusya tarafından desteklenen bir Ar-Ge merkeziymiş.

Şimdi gelelim Tetris'in orijinal müziğine. Müzik, bir Rus ezgisinin yeniden yorumlanmasıymış. Müziğin gerçek adı ise 
Коробейники, yani Korobeyniki. Buradan Tetris versiyonuna ulaşabilirsiniz. Müzik, şimdiye kadar birçok başka müzisyen tarafından yeniden yorumlanmış.

Tetrisin psikolojik etkileri ise araştırmalara bile konu olmuş. Üç ay boyunca günde 1.5 saat oynamanın; eleştirel düşünmede ve örneğin dille ilgili bilişsel işlevlerde artış sağladığı görülmüş.

Son olarak, ilginç bir yan etkisinden bahsetmek isterim. Bu yan etkiyi ben de kendim başka oyunlarda da olmak üzere yaşamışımdır. Yalnız olmadığıma sevindim. Etkinin adı Tetris Etkisi ve oyunlar için tarif ettiği şey, kişinin oyun oynamadığı zamanlarda gözünün önünde oyunla ilgili görüntülerin canlanması. Genel anlamda etki ile açıklanmak istenen durum, bir aktiviteye yeterince zaman ve dikkat ayrıldığında aktivitenin, kişinin düşüncelerini, hayallerini ve görsel fikirlerini etkilemesi. Bu durum, yaşamı oldukça etkileyen bir hale dönüşebilirmiş. Örneğin, kişi markette gördüğü karton kutuların Tetris blokları gibi nasıl içiçe geçebileceğini düşünebiliyor veya gözlerini kapadığında tetris blokları görebiliyor. Uykuya dalmadan önce de bu durum baskın hale gelebiliyor. Aynı etki, yazılım geliştiren kişilerde gece rüyada kod görme gibi yaşanabiliyor. 

14 Ekim, 2009

58 - İnsanların Gelişimi Neden Uzundur?

Çarşamba, Ekim 14, 2009 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Evrimsel açıklamaya göre, insan yavrularının gelişiminin neden uzun sürdüğü şöyle açıklanıyor: İnsan, iki ayak üzerinde durduğu için, dişilerin doğum kanalı küçülmek zorunda kalmış. Buna göre, doğacak bebeğin kafasının boyutları da sınırlanmış. Bu yüzden kafanın büyümesi ve beynin gelişimi uzun zaman içinde gerçekleşiyor.

Beyin, programlanabilir bir bilgisayar gibi görülebilirmiş birçok açıdan. Yaşanan deneyimlere göre nöron bağlantıları kuruluyor ve böylece beyin, öğrenilenlerle birlikte gelişiyor. 

13 Ekim, 2009

57 - Yüksek IQ grupları

Salı, Ekim 13, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , , , yorum yok
Karina Oakley, iki yaşında ve İngiltere'nin (zekası ölçülmüş) en zeki çocuğu. IQ testinde 160 puan alan Karina, Mensa'ya kabul edilebilirmiş gibi bir yazı okuduğumda Mensa'nın ne olduğunu merak ettim. Meğer, yüksek IQ sahibi insanların girebildiği bir toplulukmuş.

Biraz daha araştırınca bu tip başka toplulukların daha var olduğunu gördüm. Örneğin Epimetheus Topluluğu(Society) veya Prometheus Topluluğu gibi.

Hatta bu iki grup, Mensa'dan çok daha seçiciymiş, örneğin Epimetheus Topluluğu, toplumun sadece 0.003%'lük bir kesimine açık oluyormuş, çünkü IQ'su en az 164 olan bireyleri üye olarak kabul ediyormuş.

Karina'nın zekasını ölçmek için ne gibi sorular sormuşlar diye merak ediyorsanız örnekler aşağıda. Toplam test 45 dakika sürmüş. Küçük kızın özellikle kelimeleri kullanma alanında çok yaratıcı olduğu gözlenmiş. 



56 - Moore Yasası

Salı, Ekim 13, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Bu yasanın ne olduğuna dair bilgiyi eğer Terminator: The Sarah Connor Chronicles dizisini bir süre izlediyseniz hatırlayabilirsiniz. Intel'in kurucularından olan Gordon Moore'un 1965 yılında yayımlanan bir makalesinde bahsettiği yasa şu şekilde: "Her iki senede bir tümleşik devrelerin(çiplerin) içindeki transistör sayısı iki katına çıkar."

Peki bu ne demek? Bu yasa hangi fikre dayanarak oluşturulmuş. Aslında kaynağı sadece gözlem.




Peki bu yasanın sonuçları neler?
Örneğin devamlı artan işlemci gücü, bellek kapasitesi, dijital fotoğraf makinelerindeki piksel sayısı.

Yarım yüzyıldan daha uzun süren bu trendin 2015 veya daha geç senelere kadar devam edeceği öngörülüyor.

Peki bu yasanın Terminatör'le ne alakası var derseniz, orada bir felaket senaryosuyla bağdaştırılmıştı diyebilirim. Bellek ve işlemci gücündeki devamlı artış, insansı robotların başarısındaki ana noktalardan biri olarak görülüyordu.
National Geographic'te izlediğim bir belgeselde biliminsanları gelecekte robotlarla insanların kaynaştığı Cyborg meydana getirme hayalinden bahsediyor ve bildiğimiz anlamda insanın sonunun geleceğini, gelecek çağın Cyborg'ların çağı olduğunu söylüyordu. 

Kimbilir, belki de Moore'un Yasası gerçekten de robotların gelişiminin önünü açan anahtar noktalardan biri olacaktır.

09 Ekim, 2009

55 - Barkod Doğrulama

Cuma, Ekim 09, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Ürünlerin üzerinde karşılaştığımız barkodlar tarayıcılar tarafından okunurken, okuma işleminin doğru yapılıp yapılmadığına dair bir işlem yapılıyor.
Bu işlemin nasıl yapıldığını merak ediyorsanız işte burada:

       1.        12 haneden oluşan kodumuz resimdeki gibi 036000291452 olsun, burada son rakam olan 2 doğrulama kodu yerine geçiyor.

      2.        Son rakamı dikkate almıyoruz. Tek basamaklarda olan sayıları topluyoruz:  
                       0360002914=> 14

      3.        Çift basamaklarda olan sayıları topluyoruz:  
                       0
3600029145 
=> 16

      4.        Tek basamaklar toplamını 3 ile çarpıyoruz:    14*3=42

      5.        Bu sayıyı ve çift basamaklar toplamını topluyoruz:     42 + 16 = 58

      6.        Bulduğumuz sayının 10'un en yakın katı olan sayıya ulaşmasını sağlayan sayıyı buluyoruz: 
                       60 -  58 = 2

Böylece son rakam olan 2'yi elde etmiş olduk!
Barkod okuyucusu da tarama işlemi sırasında bu kontrolü yaparak, yanlış okumalardan kaçınmış oluyor.

07 Ekim, 2009

54 - Güneş Sistemi ve Mitoloji

Çarşamba, Ekim 07, 2009 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Buna daha önce hiç dikkat etmemişim ama Dünya, Güneş Sistemi içinde Roma Tanrıları adı verilmemiş olan tek gezegen. Diğer gezegenlere bir göz atalım. 




Gezegenlerin hangi tanrı/tanrıçalardan isimlerini aldıklarını parantez içinde görebilirsiniz: Mars (savaş), Venüs (aşk), Satürn (tarım), Jüpiter (baştanrı), Uranüs (gökyüzü), Neptün (deniz) ve Merkür (haberci).

05 Ekim, 2009

53 - Bir Yastıkta Kocamak

Pazartesi, Ekim 05, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , 2 yorum

Evlenenlerin bir yastıkta kocaması dilenir ya, neden bir yastık derseniz eğer ben de yeni öğrendim. Eskiden karı-kocanın yattığı çift kişilik yataklarda ikisi tarafından kullanılmak üzere bir adet ince uzun yastık olurmuş. 

Ortak bir yastığı kullanmamak, yatakları ayırmak anlamına geleceğinden, yeni evli çiftler için bunun tam tersi olan bir yastıkta yaşlanmak dilenirmiş.