16 Ocak, 2014

539 - Türklerin yeniden doğuş bayramı Nardugan

Perşembe, Ocak 16, 2014 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
BBC'de yayınlanan Antiques Roadshow programında insanlar antika eşyalarını getirip uzmanlardan fikir alıyor ve eşyalarına değer biçmelerini istiyorlar. Çoğu zaman, nesilden nesile aktarılmış eşyaları getiriyorlar ve bu eşyaların geçmişi 16.-17. yüzyıllara bile dayanabiliyor. İşte o zaman İngilizlerin tarihinin köklü ve derin oluşuna ve halkın değerbilirliğine hayran olmadan duramıyorum. Türklerin tarihi de uzun ve köklü olmasına rağmen, Türkler geleneklerini terketmede ve şehir hayatına ayak uydurmada (daha doğrusu şehri kendilerine uydurmada) o kadar hızlı ki, geçmişe dair gelenek veya eşyalara değer vermek yalnızca küçük bir azınlıkta görülüyor. Yeterli bilgiye sahip değilim ama Türklerin tarihinde iki kırılmanın geçmişe bakış açısını çok ciddi değiştirdiğini düşünüyorum. Bunlardan ilki İslam'ı kabul etme, ikincisiyse Cumhuriyet dönemindeki batılılaşma hareketi. İki dönemde de bıçakla kesilir gibi geçmişten kopma yaşanırken, bu dönemlerden önce insanlar nasıl yaşıyordu, ne giyiyordu, neye inanıyordu diye sormak bile abes karşılanıyor. Örneğin, İslamiyet öncesi Türk inancı ve mitolojisi oldukça zenginken, bugün kimse hakkında bir şey bilmiyor. Yaygın olarak bilinen tek şey, "Tengri" isminde bir Gök Tanrı'ya taptıkları. Tengri'nin üzerinde durulmasının nedeni ise Türklerin tek tanrılı bir dine sahip olduklarını iddia etmek. Oysa Türklerin inancında birçok ilahın ve ruhun yer aldığı biliniyor (konuyla ilgili yazım için tıklayın). Bugün ise Türklerin İslam öncesi inançlarında önemli bir gün olan Nardugan'dan, yani yeni yıl kutlamasından bahsetmek istiyorum.


"Nar" güneş, "dugan" da doğan anlamına geliyor ve Nardugan, güneşin yeniden doğuşu olarak kutlanıyor. Muazzez İlmiye Çığ'ın tespitlerine göre, bugün Hristiyanların İsa'nın doğumunu kutladıkları Noel bayramı, Türklerin yeniden doğuş bayramıdır. 21 Aralık'ta en uzun gece yaşandıktan sonra günler uzamaya başladığından, Nardugan, 22 Aralık'tan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır, yani günün geceye galip geldiği zamanda. Yine Dr. Çığ'a göre, Noel'e benzer şekilde bu dönemde eve ağaç getirme ve dallarına dilekler asarak süsleme adeti de Türklere ait, ancak bu konuda fazla kaynak bulamadığım için üzerine gitmek istemiyorum. 

Yabancı kaynaklara göre ise Noel bayramının Aralık'ta kutlanmasının geçmişi 4. yüzyılda verilen bir karara dayanıyor. Paganların 25 Aralık'ta yaptıkları "Güneş Tanrısı Mithras'ın Doğuşu" kutlamalarına karşılık kilise liderleri, Hristiyanların da bir kutlama yapması gerektiğini düşünüyor ve aslında ilkbaharda doğduğu düşünülen Hz. İsa'nın doğumgününü kutlamak için 25 Aralık'ta karar kılıyorlar.

15 Ocak, 2014

Konuk yazardan: "Finlandiya'da yaşamak"

Çarşamba, Ocak 15, 2014 Gönderen Berna Arslan , , , , 9 yorum
Bugün, Finlandiya'nın Oulu kentinde yaşamını sürdüren ve maceralarını "Bir Zamanlar Oulu'da" adlı blogunda samimi ve eğlenceli bir bakış açısıyla aktaran Ayşe Tosun Mısırlı, Bunu Bugün Öğrendim'e konuk oluyor.

Bize uzak diyarlardaki Finlandiya'nın insanlarını ve orada yaşamanın nasıl olduğunu aktarıyor.

Kendisine teşekkürler ve sizlere keyifli okumalar!



Sevgili Berna'nın nazik daveti üzerine, hayatınızda belki de hiç duymadığınız bir şehirde -Oulu'da- yaşayan, ve doktora sonrası araştırmacı olarak birtanecik kocasını İstanbul'da bırakıp buralara kadar gelen ben, bugünlük bu blogun konuk yazarıyım. Sizlerle ikinci senemi doldurdugum Oulu, Finlandiya ve buradaki yaşam hakkındaki fikirlerimi paylaşacağım, umarım okumaktan zevk alırsınız.

Önce kısaca nerede yaşadığımı anlatayım. Oulu, Finlandiya'nın kuzeyinde, kuzey kutup çizgisine ve "gerçek" Santa Klaus'un evine 200 km uzaklıkta, ve 190.000 civarında Avrupa'nın en akıllı insanlarının yaşadığı (evet "smartest city in Europe" ödülleri var!) küçük bir şehir. Finliler "küçük" sıfatını duysa itiraz ederler, çünkü onlara göre Oulu, birkaç büyük şehirlerinden birisi aslında...

Oulunun meşhur polis heykeli ve ana caddelerinden biri
Şehrin gelişmesinin en önemli sebeplerinden birkaçı Oulu Üniversitesi ve Nokia'nın bir zamanlar devasa olan araştırma merkezi olsa da birçok alanda hizmet veren yüksek teknoloji şirketleri ekonomiyi şu günlerde iyice kalkındırmış durumda. Yani eğer yazılım veya bilgisayar mühendisliği eğitimi aldıysanız Finlandiya ve Oulu sizin için güzel bir iş tecrübesi olabilir.

Yaz ayından bir kare, 22:30 gün batımı
Finli halk iki resmi dil birden öğrenmekle kalmayıp (Fince ve İsveççe) İngilizceyi de su gibi konuşabiliyor. O yüzden başka hiç bir dile benzemeyen Fince'yi öğrenmeden de burada senelerce yaşayabilir, hatta bir aile kurabilirsiniz.
 

Genel olarak yabancılara karşı çok yardımsever ve güler yüzlü davrandıkları için yaşam daha da kolay. Sağlık ve eğitim sisteminin ücretsiz, göçmenlik şartlarının da diğer Avrupa ülkelerine göre çok daha hafif olduğu bir ülke olması sebebiyle her sene nüfusu hızla artıyormuş, ancak yine de İstanbul'un bir semti kadar bile insan yaşamadığından burada çok huzurlu bir hayat sürebilirsiniz (Aradığınız buysa tabii).

Kemi şehrinde her sene kurulan buz otel ve arkasında donmuş deniz, gün batımı
Burada yaşamaya başladığımdan beri (Ağustos 2012) Finlilerin ne kadar kendilerine özgü bir kültürleri ve korumaya çalıştıkları alışkanlıkları olduğunu öğreniyorum. Bizim maalesef millet olarak hatırlamamız ve örnek almamız gereken bir durum bu. Bazı alışkanlıkları komik, bazıları garip olsa da kendi kendilerine ve mutlu yaşayan bir milletler sonuçta. Size ilginç birkaç örnek vermek isterim.

Finliler hakkında ilk söylenebilecek şey, aşırı utangaç olmaları ve neredeyse HİÇ konuşmamalarıdır. Gerçek hikayelerden alıntı yapmak gerekirse, akrabalarını ziyaret edip hiç konuşmadan oturup, kahve içip evlerine geri dönebilirler. Ya da çift olarak bir akşam yemeğine çıkıp bir iki kelime etmek dışında konuşmadan eve dönebilirler. Davet edildikleri bir yemeğe katılıp yine sessizce yemeklerini yiyip herkesle birlikte kalkıp gidebilirler. Evli çiftlerin de hiç konuşmadan evlerinde oturdukları ve kendi hobileriyle vakit geçirdiklerini de duymuşluğum var.
Ren geyiği yarışları için hazırlanmış geyikler
Aslında şimdiye kadar hiç bir şey hakkında şikayet eden (memnun olmasa bile) veya sinirlenip bağıran bir Finli de görmedim galiba. Bu da biraz utangaç olmalarına bağlı olabilir. Utangaçlık konusunda dünya çapında bir sıralamadan birincilik alabilirler. İnsanlarla tanışmaları ve sohbet etmeleri ancak ÇOK sarhoş olduklarında mümkündür. Zaten bütün dünya düzenine zıt olarak, ilişkilerde de ilk hareketi kadınlar yapar. Ama yine çok sarhoşlarsa :)

Yani gündüz sessiz sakin oturan Finlilere aldanıp gece kulüplerinde rahatsız edilmeden keyfinizce dans edebileceğinizi düşünmeyin. Zira yanınızda biri olsun olmasın, sapıkça gözlerini dikip bakabilir, gereksizce yakın bir mesafede yanınıza dikilip konuşmaya çalışabilirler. Bunu da gündelik hayatlarında iletişim konusunda hiç pratik yapmamalarına bağlamak mümkün.

Finliler en çok kadın - erkek eşitliği konusunda bizimle bir hayli zıt bir hayat sürüyor. Aslında eşitlikten öte kadınların üstün olduğu ve onların hayatı çekip çevirdiğini görebilirsiniz. Viking soyundan geldikleri için midir bilmem, burada çok güçlü ve erkeğe, soyunu devam ettirmek dışında, ihtiyacı olmayacak kadar özgüvenli ve bağımsız kadınlar görebilirsiniz.


Oulu'nun meşhur adalarından birine uzaktan bakış (arada yine donmuş deniz)
Finlilerin bir başka, ve bence çok ilginç özellikleri kendi başlarına saatlerce ve sessizce vakit geçirmekten ve doğada olmaktan zevk almaları. Ama bizim anladığımız gibi bir pazar günü sahile/pikniğe gitmek ya da kısa bir doğa seyahatine çıkmak değil söz ettiğim. Kişisel yaşam alanlarını çok önemsedikleri ve yalnız kalmayı çok sevdikleri için, bütün tatillerini ormanın ortasında, mümkünse elektrik ve su tesisatı bile olmayan kulübelerde geçirmeyi pek severler. Yaz tatilinde ne yapıyorsun sorusuna verdikleri cevap da genellikle bu kulübelere gitmek, ormanda çilek ve böğürtlen toplamak şeklinde olabilir. Kısacası gerçekten yalnız ve doğa ile başbaşa kalmayı seviyor bu Finliler. Onlar için akşam iş çıkışı arkadaşlarla bir kafeye/ bara gitmek ve biraz laflamak dünyanın en anlamsız aktivitesi. Hem ne konuşacaklar ki? Zaten sohbet etmeye çalışmak, konu bulmak falan da stresli bir şey sonuçta, ne gerek var ki?

En en önem verdikleri konulara değinmeden bitirmek istemiyorum, o da güven ve dakiklik. Bir Finli'nin size güvenmesini istiyorsanız uzuuun bir müddet çabalamanız gerekebilir. Oldukça içine kapanık olmaları saf oldukları anlamına gelmiyor. En nihayetinde insan ırkından geldiklerinden, Finliler de hakkınızda dedikodu yapabilir, sizi gruplarının içine almak istemeyebilir ve bunu da açıkça dile getirir. Sadece sizi uzun bir süre gözlemlemeleri gerekiyor, hepsi bu. Bize kalsa yeni geleni yemeğe çıkarır, şehri gezdirir, iyice konuşturur tanımaya çalışırız, hatta potansiyel eş adayı ise anneler hamama götürür, her tarafını (!) iyice bir inceler, değil mi ama? O yüzden eğer siz de tipik bir Türkseniz, burada yaşamak ciddi bir şok etkisi yaratır baştan söyleyeyim. Alışınca seviliyor ama, o da ayrı :) Kimsenin kimseyi rahatsız etmekten yaşadığı, sessiz sakin ve güvenli hayat; daha ne olsun!

Dakiklik konusuna gelince, gayet ciddiyim. Geç kalınmasını sevmezler, erken gelinmesini de. Vaktinde görüşmelerine katıl, fazla uzatmadan ne konuşacaksan konuş ve ayrıl kardeşim. Herkesin bir özel yaşantısı var, değil mi ama!


Kısacası Türkiye'ye en zıt yaşam nerede derseniz, Finlandiya'yı öneririm.


Uzuuun ve karanlık geceler, daha soğuk olamaz dedirten ve gittikçe daha da soğuyan karlı günler, sonrasında uzuun ve muhteşem güneşli günler, yeşilin her rengini görebileceğiniz gerçek bir sonbahar mevsimi, kuzey ışıkları, güvenli ve sakin bir yaşam, Avrupa'ya göre gayet dolgun bir maaş ve güzel erkekler ve kadınlar işin bonusu. Ama unutmayın ki "karanlıııık" diye duvarları tırmaladığınız, kat kat giyinmekten nefes alamadığınız, uçak biletlerine herkesten daha fazla para vereceğiniz, hepsi ithal ve pahalı meyve-sebzeleri gördükçe "ahh memleketim" diyeceğiniz ve muhtemelen en garip insanları bir arada göreceğiniz de bir gerçek. Karar sizin.

Benim gündelik hayatım ve komik hikayelerimden daha da duymak isterseniz de bloguma buyrun. Herkese sevgiler :)

13 Ocak, 2014

538 - "Keep calm and carry on" posterinin tarihi

Pazartesi, Ocak 13, 2014 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok

"Sakin ol ve devam et". Son yıllarda interneti ele geçiren bu poster ve türevlerinin tarihinin II. Dünya Savaşı'na dayandığını biliyor muydunuz?

İngiltere'nin büyük şehirlerini hedef alan bombalamalardan sonra halka motivasyon sağlamak amacıyla 1939 yılında düzenlenen bu posterler, pek görücüye çıkmamışlar. Ta ki 2000 yılında yeniden keşfedilene kadar. Orijinal posterlerden yalnızca iki tanesinin kaldığı düşünülürken, antikalara değer biçilen Antiques Roadshow'a 20 tanesinin getirilmesiyle poster iyice ün kazanmış. 

'39 yılında 2.5 milyon adet basılan posterler umumi alanlarda asılmamış. Motivasyon sağlamak amaçlı iki başka slogan daha kullanılmış. Bunlar "Özgürlük tehlikede. Tüm gücünüzle koruyun." ve "Sizin cesaretiniz, sizin neşeniz, sizin azminiz bize zaferi getirecek.".

Posterler karakteristik bir yazı tipi ve tasarımla hazırlanarak, kraldan halka mesaj taşıma amacıyla oluşturulmuş. Tudor tacı da sembol olarak eklenmiş. 

2000 yılında dükkan sahibi Stuart Manley eski kitapların bulunduğu bir koliyi karıştırırken orijinal posterlerden birini buluyor ve çerçeveletip dükkanın duvarına asıyor. Poster müşteriler tarafından büyük ilgi görünce de kopyalarını satmaya başlıyor. Kısa zamanda poster uluslararası üne kavuşuyor ve ticari bir ürün haline geliyor. Belki de posterin tasarımının bu kadar modern görünmesi de bu durumda etkili olmuştur.

İnternet ise bu posterin farklı türleriyle dolup taşıyor.



10 Ocak, 2014

537 - Simpson ailesinin eğlenceli sırları

Cuma, Ocak 10, 2014 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok

1989 yılından beri ekranlarda olan Simpson ailesine ait ilginç gerçekler: 

Simpson ailesi neden sarı? 

Çünkü dizinin yaratıcıları kanallar arasında gezinen izleyicinin dikkatini sarı rengin hızlıca çekeceğini düşünmüşler.



Maggie'nin fiyatı ne kadar?

Dizinin başlangıcında Marge markette alışveriş yaparken yanlışlıkla bebek Maggie kasadan geçirilir. Maggie kasadan geçirilirken 847.63 dolar yazar. Bu ücret, 1989 yılında bir bebeği büyütmek için bir yılda gereken masrafa denk geliyor. Market alışverişi masraflarında görünen 243.26 dolar ise günümüzde 2 katına çıkarak 486.52 dolar olmuş.

Homer Simpson ve GPS

Homer Simpson'ın sesi en çok indirilen navigasyon sistemi sesi. Ses o kadar başarılı olmuş ki, Marge ve Mr. Burns'ün navigasyon sesleri de piyasaya çıkmış.

Ortadoğu'da Simpsons

Ortadoğu ve Arap dünyası için birçok ciddi değişiklik yapılmış:  Homer Simpson'ın adı Omar Shamshoon olarak değişirken, Marge Mona, Bart Badr, Lisa Beesa ve Springfield Rabeea (Arapça'da bahar) olarak değiştirilmiş. Moe'nun barı kahvehane olurken, Simpsonlar kilise yerine camiye gidiyor. Son olarak, Homer bira yerine alkolsüz içecekler tüketiyor ve domuz eti yerine dana eti yiyor.

Bart'ın sesi

Bart'ın sesi bir kadına ait. Seslendirmen ilk olarak Lisa rolü için seçmelere katılmış, ama sonuçta Bart için seçilmiş.




Seslendirmelerin ücreti

Bölüm başına her seslendirmen 300.000$ kazanıyor. Eskiden 400.000$ imiş.

Bart'ın okul dolabının şifresi

36-24-36: Yani 90-60-90 kadının ölçüleri

Parmak sayısı

Tanrı hariç her karakterin dört parmağı var.

Karakterlerin adları

Şovun yaratıcısı Matt Groening'in isimler konusundaki esin kaynağı kendi ailesi. Groening'in annesinin adı Margaret (Marge), babasının adı Homer, kızkardeşlerinin adları ise Lisa ve Maggie. Bart karakteri ise kendisini yansıtıyor. 

Koltuk sahnesi

Her bölümün başında yer alan koltuğa yerleşene kadar geçen süre, bölümün uzunluğuna göre ayarlanıyor. Eğer bölüm kısaysa, bu başlangıç sahnesi uzun tutuluyor.

09 Ocak, 2014

536 - Büyükannenizin korkuları genlerinizde iz bırakıyor

Perşembe, Ocak 09, 2014 Gönderen Berna Arslan , , , 1 yorum
Ünlü bilim dergisi Nature'da yayımlanan ve tartışma başlatacak bir çalışmaya göre, farelerde bazı korkular nesilden nesile aktarılıyor. Gelecek nesile aktarım konusunda bugüne dek sahip olduğumuz bilgiler, bize nesiller arası bilgi aktarımının yalnızca DNA aktarımı ile gerçekleştiğini söylüyor. Ve bildiğimiz kadarıyla DNA mutasyonlarının bazıları faydalı da olsa, bu mutasyonların gelecek nesillerde görülüp kalıcı hale gelmesi ancak birçok nesil sonra gerçekleşebiliyor.

Bahsettiğim çalışmayı yürüten Kelly Ressler ise ilham kaynağını çok farklı bir yerden alıyor: Kötü durumda yaşayan yoksul insanlardan. Bir psikiyatrist ve sinirbilimci olan Ressler, uyuşturucu bağımlılığının bu ailelerde çok yaygın olduğunu farkediyor ve bağımlılığa olan yatkınlığın nesilden nesile aktarılan bir özellik olup olmadığını araştırmaya karar veriyor. 

Son yıllarda öne çıkan bir kavram olan "epigenetik", çevresel koşulların genlerin yapısını değil fakat hangi özelliklerin gelecek nesile aktarılacağını etkileyen bir mekanizma olduğunu savunuyor. Yani bir nevi, büyükanne ve babalarınızın yaşadığı travmatik deneyimler genlerinizde iz bırakıyor (kısacası bilim içten içe sinir olduğum "aile dizimi" fikrini biraz destekliyor diyebiliriz). Örneğin, büyükanneniz bebekken ailesi tarafından ihmal edildiğinden depresyon hissettiyse, siz de depresyona daha yatkın olabilirsiniz. Elbette, aktarılan özelliklerin her zaman olumsuz olmasına gerek yok, bu yaklaşıma göre olumlu ve güçlü özellikler de nesilden nesile taşınabiliyor.


Çalışmaya dönersek, Ressler ve Dias, öncelikle lab ortamında farelerin bir kokuyu korkuyla özdeşleştirmesini sağlıyor. Farelerin bulundukları ortama bir kimyasalın kokusunu veren ekip, kimyasaldan sonra elektrik şok vererek farelerin iki uyaranı birlikte algılamalarına yol açıyor. Bir süre sonra yalnızca koku verildiğinde farelerin korktuğu gözleniyor. İlginç olan ise aynı korku tepkisinin farelerin yavrularında gözlenmesi. Hayatlarında bu kokuya daha önce hiç maruz kalmamış olsalar bile, yavrular bu kokuyu korku ile özdeşleştiriyorlar. Bu aktarım ise yavrularla sınırlı kalmıyor, torunlarda da devam ediyor!

Bu sistemin arkasında hangi mekanizmaların yattığı ise henüz tartışılıyor. Bu mekanizmaların işleyişi anlaşılmadan çalışmanın sonuçlarından kuşku duyan birçok biliminsanı mevcut.

Dipnot: Annelerle ilgili ilginç genetik araştırmalar için şu yazıma da göz atın.

Kaynak:
http://discovermagazine.com/2013/may/13-grandmas-experiences-leave-epigenetic-mark-on-your-genes#.Us5IU_RdX_E
http://www.nature.com/news/fearful-memories-haunt-mouse-descendants-1.14272