25 Nisan, 2011

264 - Düğün Deneyimleri #3 : Saç

Pazartesi, Nisan 25, 2011 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Kuşkusuz düğün hazırlıklarında en önemli şeylerden biri saçınızı nasıl yaptıracağınıza karar vermek. Eğer duvak takacaksanız nasıl takmak istediğinizi, gece boyunca takıp takmak istemediğinizi de gözden geçirmeniz gerekecek. İnternette birçok fotoğraf bulabilirsiniz, bunların çoğu topuz modelleri. Bir kısmı duvakla birlikte kullanılamayacak maalesef. Kısa saçlı hanımlar model ararken zorlanacaklar. Ben de bir zamanlar topladığım modellerden buraya koyayım, arayanlara yardımcı olayım dedim =)

  























23 Nisan, 2011

263 - İbrahim Paşa Sarayı

Cumartesi, Nisan 23, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
"Muhteşem Yüzyıl"ın takipçilerindenim. Tarihi film ve dizileri severim. Yıllardır Elizabeth'ti, Henry'di derken İngiliz tarihini hatmettik. Ben de hep isterdim ki biri de tutsun mesela Fatih Sultan Mehmet'in başarılı bir filmini çeksin, izleyelim. Neyse, Muhteşem Yüzyıl başlayınca zaten biraz olumlu bakmaya meyilliydim kısaca. E kalitesiz olduğu da söylenemez, sadece ağır ilerliyor konu ve tabii çok uzun sürüyor ama zaten tüm diziler öyle. 

Dizinin son bölümünde bahsi geçen İbrahim Paşa Sarayı ise Sultanahmet'teymiş. Günümüzde ise Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılıyormuş. Şaşırtıcı olansa bu sarayın Topkapı'dan daha büyük ve görkemli olduğunun yazılması. İbrahim Paşa'nın devletteki nüfuzunun simgesiymiş bir nevi.


Pek çok düğün ve şenliğe evsahipliği yapmış saray. Ancak isyan ve karışıklıklardan da nasibini almış. Sultan sarayları dışında günümüze kadar gelebilen tek saraymış. 

 Halı bölümü


Müzenin içinde halı, el yazmaları, ahşap eserler, taş sanatı, camdan eser örnekleri vb. yer alıyormuş.

262 - 1000 Arabayla Seks Yapmış Adam

Cumartesi, Nisan 23, 2011 Gönderen Berna Arslan , yorum yok
Edward Smith arabaları normalden farklı şekilde seven bir adam. Romantik hislerini açıklarken şu andaki "kız arkadaşı" Vanilla isimli bir Volkswagen'den de bahsediyor. Herbie ve Knight Rider gibi arabaların sevilebilecek şeyler gibi gösterildiği filmleri çok seviyormuş. Arabalar hakkında şiir yazıyor, onlara şarkılar söylüyormuş.

57 yaşındaki Smith, hasta olmadığını, kimseye zarar vermediğini, ancak arabalara düşkün olduğunu söylüyor. İlk kez 15 yaşında bir arabayla seks yaptığını söyleyen araba sevdalısı, uzun süreli ilişkiler de yaşıyor! Örneğin Vanilla'dan önce 5 sene boyunca Victoria isimli bir Volkswagen ile birlikteymiş. 


En son bir kadınla 12 yıl önce ilişkisi olmuş. Çocukluktan beri arabaları sevdiğini ve ergenlik döneminde onlara karşı cinsel istek hissetmeye başladığını söylüyor. Kadınlara karşı artık pek bir his beslemiyormuş, eşcinsel de değilmiş. 

Bu arada Smith yalnız değil. İnternet üzerinden biraraya toplanmış 500 kadar "araba sevici" varmış.


Dipnot:  Araba gibi mekanik eşyalara karşı cinsel ilgi duyan kişiler var. Konuyla ilgili şu yazıma da göz atabilirsiniz.

21 Nisan, 2011

261 - Rocky Balboa Serisi - Birden Altıya

Perşembe, Nisan 21, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , , 5 yorum
Rocky Balboa denince sizin için ne ifade ediyor? Çocukluğunuzda kalmış bir anı mı? En çok İvan Drago mu geliyor aklınıza? Yapılan antrenmanlar, heyecanlı boks maçları, "seni seviyorum Adrian"?

Çocukluğumda kalmış bu seriyi baştan aşağı izledim. Hem de bunu kısa aralıklarla yaptığım için serinin 6 filmi arasındaki benzerlikleri, farklılıkları fark ettim ve hepsi hakkında kendimce bir fikrim oluştu. 


Bana göre birinci film en başarılısı. Bize Rocky'nin nereden geldiğini, nasıl bir halk kahramanına dönüştüğünü, Adrian'la nasıl tanışıp evlendiğini oyuncuların çok iyi performansları ve güzel müzikler eşliğinde veren bir film. Seri hafif bozulmaya 2. film ile başlıyor ama 2. film hala güzel. 3.de biraz daha, 4.de biraz daha bozulurken, 5.de dibe vuruyor maalesef. Zaten geçtiğimiz yıllarda vizyona giren serinin 6. ve son filmi Rocky Balboa bu yüzden çekilmiş. Stallone, böyle bir kahramanın hikayesinin 5. film gibi kötü bir filmle bitmesine seyirci kalamamış. Bence birinci filmden sonraki en başarılı ama bir o kadar da acıklı film serinin altıncı filmi.
 Rocky ve Adrian

Dediğim gibi ilk filmde Rocky'nin doğuşuna tanık oluyoruz. Ağırsiklet şampiyonu Apollo Creed ile dövüşen Balboa, tüm hırsını ve azmini kullanıyor. Puan farkıyla kaybeden Rocky, halkın gözünde çok sevilen bir kişi olmaya da ilk adımını atıyor. Hayatının aşkı, kendi karakterinden çok farklı olan çekingen ve mantıklı Adrian ile evleniyor. Adrian'ın ağabeyi Paulie ve Rocky'nin antrenörü Mickey de filmin bize tanıştırdığı en önemli yan karakterler.

Üç sene sonra gelen ikinci filmde Apollo Creed, amatör bir boksör karşısında yeterince başarılı olamadığından dolayı kendinden utanarak Rocky ile yeni bir maç ayarlamak istiyor. Filmimizin sonu mutlu bitiyor, yani Rocky dünya ağırsiklet şampiyonu oluyor.

Rocky III

Üçüncü filmde antrenör Mickey ölüyor ve Rocky bu sevdiği kişinin ölümünden sonra uzun bir süredir onun ayarladığı çok da zor olmayan rakiplerle ringe çıktığını öğreniyor. Kendine güvenini kaybeden şampiyona yeni bir maç ayarlanıyor, ancak Balboa bu rakipten korkuyor. Rakip ise A Takımı'ndan bildiğimiz B.A., yani Mr. T. 

Apollo Creed

Serinin 3. filmi bize Apollo Creed'i sevdiriyor, çünkü o, Rocky'i yeni maçı için çalıştıracak kişi.
Bu arada artık bayağı bir zenginleşmiş, hayatını rahat yaşamak için bir çabaya ihtiyacı yok Rocky'nin. Bunu da Creed kendisine bol bol hatırlatıp eski haline dönmesini, eski hırsıyla çalışmasını, yani Rocky'den "kaplanın gözü"nü geri getirmesini istiyor. 

 İvan Drago

Dördüncü filmde bilim ve özen ile besili hale getirilmiş meşhur İvan Drago var. Ünlü repliği "Ölürse ölsün" ile tanıdığımız Drago'yu yenmek için Rocky kendini karlı dağlara atıyor ve hırsla çalışıyor. Ancak film kalitesi hızla düşmüş durumda. Hele bir de filmin sonu var ki fena halde Amerikan milliyetçiliğini coşturan. Maalesef Rocky.

Rocky V ve genç boksör

Beşinci filmde Rocky'nin sağlığı bozuluyor ve doktoru dövüşlere çıkmaması gerektiğini söylüyor. Rocky ile Adrian'ın oğlu büyüdü bu arada, ortaokul civarında. Balboa ailesi parasızlaşmaya başlayıp eski mahallelerine taşınıyor. Burada genç bir boksör Rocky'den eğitim almak istiyor. Rocky bu fikre pek sıcak bakmasa da, boksörün hayat hikayesinden etkileniyor ve kabul ediyor. Bu arada oğlu, genç boksörle ilgilendiği için babasını kıskanıyor. Genç boksör Rocky'e kazık atarak gözünü paraya dikip başka tekliflere koşarken kalbi kırık Rocky bu filmde ringe çıkmıyor. Sadece sokak dövüşü yapıyor. Kötü bir film.
Vee son film: Rocky Balboa."It ain't over 'til it's over". 2006 yapımı filmde Adrian ölmüş. Rocky'nin oğlu devamlı babasının gölgesinde kaldığı için kompleksli bir genç işadamı olmuş. Paulie kendini iyice salmış. Bu arada Rocky bir restoran açmış. Gelenlere boks anılarını anlatıyor, anılarını orada yaşatıyor. 

Bir bilgisayar programı yapılıyor ve o günün ağırsiklet şampiyonu, Rocky ile karşılaşsaydı n'olurdu diye bir deneme yapılıyor. Program Rocky'nin kazanabileceğini öngörüyor, bunun üzerine bahisler açılıyor, bu konu konuşulmaya başlanıyor derken Rocky'nin içinde bir dövüşme kıpırtısı alevleniyor. Güzel film.

Bu arada 1'den 5'e kadar her filmde Rocky'nin boks maçı öncesi hazırlandığı sahneler benzer formatlarda veriliyor. Öncelikle çalan müziğimiz burada. Rocky çeşitli aletlerle çalışıyor, koşuyor, ip atlıyor vb. Genelde Philadelphia'daki ünlü merdivenleri koşarak çıkıyor ve yukarıda yumruklarını savuruyor. Ve antreman sahnesi müziğin bitişiyle fotoğraf çekimi gibi bir karede donarak bitiyor. Bu arada Rocky'nin heykeli o merdivenlerin ulaştığı meydana gerçekten dikilmiş ama bir süre sonra kaldırılmış. Buna 6. filmde de değiniliyor.

Philadelphia merdivenleri

6. filmin bitişinde çok hoş sahneler var. O ünlü merdivenleri birçok insanın koşarak çıktığını ve yukarıda Rocky pozları vererek havayı yumrukladıklarını gösteriyor. Kadınlar, çocuklar, gençler... Filmlerin hayatımızı ne kadar etkileyebildiğini gösteriyor belki de bir nevi. 

Evet, Rocky'i seviyorum. Serinin kötü filmlerini gözardı ediyorum ve şanssız bir yerde başlayan hayatını güzelleştiren, bunun için savaşan, ailesine ve sevdiklerine bağlı Rocky'nin  kahramanlarımdan biri olduğunu söylüyorum. 

(Son olarak bir de bu müzik var.)

260 - DNA'nın Yapısını Keşfedenlerden James Watson'ın Konuşması

Perşembe, Nisan 21, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
18 Nisan Pazartesi günü DNA'nın yapısını keşfeden biliminsanlarından biri olan James Watson Boğaziçi Üniversitesi'nde konuşma yaptı. Diğer üniversitelerden ve liselerden de gelen izleyici kalabalığı konuşmanın yapılacağı salona sığmadı, bir kısım insan dışarıda kaldı, ancak dışarıya da ekran kurulmuştu. Büyük merakla beklenen konuşma çoğu izleyiciyi hayal kırıklığına uğrattı denebilir.

Öncelikle konuşmaya gitmeden önce Watson hakkında biraz araştırma yaptığımda ırkçı ve cinsiyet ayrımcısı bir kişi olduğuna dair izlenim edindim. Bu izlenimim Watson'ın konuşmasıyla da doğrulanmış oldu. 

Yaptığı konuşma DNA'nın yapısını (double helix) Francis Crick ile nasıl çözdükleri üzerineydi. Ancak konuşma sırasında ana hikayeden saparak bol bol dedikodu yaptı. Watson ve Crick bu keşifleri için Nobel ödülü sahibi olmuşlardı. Ama hikayelerinde birçok insanın merak ettiği başka bir kişinin de rolü vardı: Rosalind Franklin'in. 


Franklin, o dönemlerde kadınların pek varolmadığı bir alanda çalışıyordu. DNA yapısını X-Ray ile fotoğraflayan aslında oydu. Genç yaşta kanser sonucu hayatını kaybetmişti. Watson ve Crick onun emeklerini pek ciddiye almamış görünüyor. Bu konuda bir soru soran izleyiciye ise Watson'ın verdiği cevap hiç hoş olmadı. Ölümü başarısızlık gibi göstermek isteyen Watson, "Kimse başarısız olduğu için Nobel ödülü alamaz" dedi.

Kısacası gerekli bir şey öğrendiğimizi ve dinlediğimizi söyleyemeyeceğim maalesef. Yine de umarım ülkemize alanında başarılı olmuş, dünyaca tanınır biliminsanları gelmeye devam eder.

07 Nisan, 2011

258 - Eski Türklerin Tanrıları (theMet Dergi Yazısı)

Perşembe, Nisan 07, 2011 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Tanrı Ülgen durmamış, ayrıca vermiş salık 
Bu dünyanın yanına yaratılmış üç balık. 
Bu büyük balıkların üstüne dünya konmuş, 
Balıklar çok büyükmüş, dünyaya destek olmuş. 
Dünyanın yanlarına iki de balık konmuş, 
Dünya gezer olmamış bir yerde kalıp donmuş.

 
Güzeller güzeli aşk tanrıçası Afrodit, tanrı ve tanrıçaların lideri Zeus, deniz ve 
okyanusların efendisi Poseidon... Bunlar az çok hepimizin bildiği isimler. Hem eski 
Yunan kültürü topraklarımızda yaşamış olduğundan hem de bu karakterler film ve 
dizilerin dikkatini bolca çekmiş olduğundan.  

Peki eski Türk tanrıları hakkında ne biliyoruz? Çoğumuz tarih dersinden “tengri” diye 
bir kavram hatırlayabilir. Bize eski Türklerin (yani Türki toplumların) Tengri adında bir 
Gök Tanrı’ya taptıkları ve bu din tektanrılı olduğundan İslamiyet’e geçişin de kolay 
olduğu anlatılmıştı. Ancak Türklerin tek bir Tanrı’ya tapmış oldukları tartışılan bir 
konu ve bazı kaynaklara göre dinleri aslında çoktanrılıydı.  

Konu hakkında kapsamlı bir kaynak olan Yaşar Çoruhlu’nun yazarlığını yapmış olduğu 
“Türk Mitolojisinin Anahatları”
 kitabına biraz gözatalım. Buna göre, Tanrıların en 
yücesi olarak Kök Tengri (Gök Tanrı) görülüyordu. Günümüzdeki “Tanrı” kelimesi de 
Tengri’den geliyor. Tengri’nin bireylerin, ulusların ve onların Kağan’larının kaderine 
hükmettiğine inanılıyordu. Orhun Yazıtları’nda da Tengri’nin adına sıkça rastlanıyor.  
Bunun dışında gökcisimlerinden güneş ve ay da dinde önemli bir yer tutuyor. Örneğin 
Yakut halkı güneş ve ayı kardeş sayıyor ve onların kötü ruhlar tarafından ele 
geçirildiklerinde karardıklarını düşünüyorlardı. Yani güneş ve ay tutulmalarını böyle 
açıklıyorlardı. Bu gökcisimlerini kötü ruhlardan kurtarmak içinse gürültü 
çıkarıyorlardı. Günümüzde ülkemizde de tutulmalarda davul çalıp gürültü çıkarma 
geleneği bazı bölgelerde varmış.   

Gökyüzünden yeryüzüne, yani Yer‐Su (Orta Dünya ve Aşağı Dünya) diyarına inersek, 
burada da birçok ruh veya ilahla karşılaşıyoruz: Yer ilahlarının en kudretlisi Yo Kan, 
tüm suların hükümdarı Talay Kan, kadınları ve çocukları koruyan dişi Umay gibi. 
                                                       
Daha da aşağı inip yeraltına vardığımızdaysa birçok mitolojide olduğu gibi onun da bir 
hükümdarı olduğunu görüyoruz. Erlik adındaki bu hükümdar insanlara kötülük, 
hastalık ve ölüm getiriyor.   
Bu ilahların veya ruhların dışında Türk mitolojisinde yer alan önemli bir kavram ise 
Hayat Ağacı”. Bu kavram aslında birçok kültürde kendine yer bulmuş. Dünyanın 
merkezinde bulunan bu ağaç; köklerinin toprağın altında, gövdesinin yerin üstünde 
ve yapraklarının gökyüzünde olması sebebiyle bahsettiğimiz yeraltı, yer‐su ve gök 
kavramlarını birleştiren bir sembol.  

Türk mitolojisine yakından bakarsak, şu anda coğrafi olarak birbirinden uzakta duran 
birçok kültürün eskiden dini inanışlar bakımından birbirine yakın olduğunu 
görüyoruz. Hatta bu inanışlardan kalma gelenekler ve efsaneler belki de bugün tüm 
bu kültürlerin ufak da olsa bir parçası.   

*Verbitskiy’in derlediği Altay Yaradılış Destanı’nın Türkçe çevirisi için bkz. B. Ögel, Türk 
Mitolojisi. Gökteki üç önemli ilahtan biri olan Ülgen bir iyilik ilahı ve bazı toplumlarda Gök Tanrı 
olarak görülmüş olabilir. İsmi Bay Ülgen, yani Ulu Zengin olarak da kullanılmış.  

02 Nisan, 2011

257 - Eşek ne demek ve "go"nun geçmiş zamanı neden "went"

Cumartesi, Nisan 02, 2011 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Türkçe'deki vücut kısımlarının isimlerine dikkat ettiniz mi? Bacak, ayak, dudak, böbrek, kulak, parmak... Ortak bir yan farkettiniz mi? Hepsi -ak veya -ek ile bitiyor bu örnektekilerin. Buna göre eskiden Türkçe'de -ak diye bir ek olduğu varsayılıyor, ama zaman içinde kullanımı kalmamış. Örneğin eşek kelimesindeki eş "iş"ten geliyormuş, yani eşek iş yapan anlamına geliyormuş. Benzer şekilde -z eki de eskiden kullanılmış olabilir deniyor:  göz, omuz, diz gibi. 

Biraz da İngilizce'den geçmiş zaman ile ilgili ilginç örneklere bakalım. "Go" kelimesinin geçmiş zamanı neden "went"? Eskiden İngilizce'de "wend" diye bir kelime varmış, boş boş dolaşmak anlamında. Şimdi kullanılan "wander" kelimesine benzer. "Go"nun geçmiş zamanı "goed" imiş, yani düzenli (regular) bir fiilmiş. "Wend"in geçmiş zamanı ise "went"miş. Daha sonra "goed" ve "wend" kullanılmamaya başlamış ve "go"nun da geçmiş zamanı "went" olmuş.

İngilizce'de 180 civarında düzensiz (irregular) fiil varmış. Düzensiz fiillerin zaman içinde düzenli olmaya başladığı düşünülüyor. Ancak bu değişim fiillerin kullanım sıklığıyla ilgili olabilir. Örneğin en sık kullanılan fiillerin çoğunun geçmiş zamanı düzensiz: görmek (see-saw), yemek (eat-ate), koşmak (run-ran), olmak (be-was), sahip olmak (have-had), içmek (drink-drank), almak (take-took), uyumak (sleep-slept) gibi. Kullanım sıklığı arttıkça bir değişim olması ihtimali de azalıyor.