29 Ağustos, 2009

33 - Tüm zamanların en seksi şarkıları

Cumartesi, Ağustos 29, 2009 Gönderen Berna Arslan , 4 yorum
"Tüm zamanların" ile başlayan birçok liste görmek mümkün, ben de şarkıların en seksi olanlarıyla ilgili birkaç tane bu tip liste gördüm.

Örneğin Rolling Stone dergisinin ilk beşi şu şekilde sıralanıyor:

 “Let’s Get It On” - Marvin Gaye

 “Closer” - Nine Inch Nails
 “Darling Nikki” - Prince
 “Like A Virgin” - Madonna
 “Sex Machine” - James Brown


Bu listelerin ortak şarkıları var mı diye baktığımda genelde beklendiği üzere Wicked Game ile Chris Isaak göze çarpıyor. Pek şuh bir edayla söylenmiş Love to love you baby ile Donna Summer'ı, 80'lerin NWOBHM akımından Def Leppard'ın Pour Some Sugar On Me şarkısını, Ooh La La ile Goldfrapp'i, Let's get it on ile Marvin Gaye'i görmek mümkün.

Bu kadar lafın üstüne ben de aklıma gelenlerden örnek vereyim:

Whola Lotta Love - Led Zeppelin
I feel you - Depeche Mode
Break on Through - The Doors
Fever - Elvis Presley 
Backdoor Man - The Doors
Glory Box - Portishead
I wanna be loved you - Marilyn Monroe
Bu Gece (Kır Zincirlerini) - Tarkan

Şarkıların üzerine tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Eklemek istediklerinizi yorum olarak beklerim!

27 Ağustos, 2009

32 - Portmanteau

Perşembe, Ağustos 27, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , , 1 yorum
Bizim giysilerimizi asmak için kullandığımız portmanto kelimesi, İngilizce'de (portmanteau) oldukça farklı anlamlara karşılık geliyormuş. Bu anlamların biri de, iki kelimeden oluşan bileşik kelime.

Ama bu bizim anladığımız anlamda bileşik kelime değil, yani Türkçe derslerinin favori örnekleri sivrisinek, biçerdöver gibi değil.

Ne demek bu derseniz şöyle açıklayayım:

Wikipedia = Wiki + Encyclopedia
Motown = Motor + Town
TomKat = Tom Cruise + Katie Holmes

Portmanteau kelimesinin bu anlamda ilk kullanımı, Lewis Carroll'ın Through the Looking-Glass kitabında görülmüş. Carroll, Alice Harikalar Diyarında'nın da yazarı aynı zamanda. (Ayrıntılı bilgi için iki yazı önceye gidiniz.)

Bu bileşik kelimelerin kullanımı ilk kez bahsedilen kitapta Jabberwocky adlı bir şiirde geçiyor. Bu şiir birçoklarına göre İngilizce'de yazılmış en iyi saçma şiirmiş.(Wikipedia'nın yalancısıyım.)

Şiiri aşağıda görebilirsiniz, tabii bir anlam vermek muhtemelen imkansız:

'Twas brillig, and the slithy toves
Did gyre and gimble in the wabe;
All mimsy were the borogoves,
And the mome raths outgrabe.
"Beware the Jabberwock, my son!
The jaws that bite, the claws that catch!
Beware the Jubjub bird, and shun
The frumious Bandersnatch!"

He took his vorpal sword in hand:
Long time the manxome foe he sought—
So rested he by the Tumtum tree,
And stood awhile in thought.

And as in uffish thought he stood,
The Jabberwock, with eyes of flame,
Came whiffling through the tulgey wood,
And burbled as it came!

One, two! One, two! and through and through
      The vorpal blade went snicker-snack!
       He left it dead, and with its head
                  He went galumphing back.

         "And hast thou slain the Jabberwock?

          Come to my arms, my beamish boy!
             O frabjous day! Callooh! Callay!"
                   He chortled in his joy.

          'Twas brillig, and the slithy toves
          Did gyre and gimble in the wabe;
            All mimsy were the borogoves,
          And the mome raths outgrabe.



Jabberwocky'nin kitaptaki çizimi

Mesela şiirdeki frabjous kelimesi "muhtemelen" şu kelimelerin bir "portmanto"suymuş: fair, fabulous ve joyous.

Diğer kelimeleri de merak edenler buraya tıklayabilir.

25 Ağustos, 2009

30 - Alice Harikalar Diyarında

Çocukken okumuştum Alice Harikalar Diyarında kitabını. Hatta küçük bir anım da var kitapla ilgili. Bir yerini sesli okuyordum ve annem "Kızım, alice değil alis diye okuyacaksın." diyordu. Yıllar sonra yazarı Lewis Carroll'dan yapılan birçok alıntı gördüm dil bilimi ile ilgili bir kitapta ve şaşırdım. Tekrar okumak istedim, ancak çekindiğimi itiraf etmeliyim. Düpedüz bu hikayeden veya hikayeyi betimleyen resimlerden korkuyordum.

Bir indirim fırsatını yakalayarak,
Alice's Adventures in Wonderland ve Through the Looking-Glass adlı iki kitaptan oluşan kitabı nihayet aldım. İngilizcesini okumaya karar vermiştim, çünkü dil oyunlarını görmek istiyordum.

İki kitabı da bitirdim ve dille yapılmış ilginç oyunları ve kitap hakkındaki değişik bilgileri paylaşmak istedim. İlk kitap 1865'te, ikinci kitap ise 1872'de yayımlanmış.
Kitabın illüstrasyonlarını Sir John Tenniel yapmış. İlk kitaba ait tüm çizimler bu adreste görülebilir.


İlk kitabın önsözünde kitabın nasıl ortaya çıktığı şu şekilde anlatılmış: "Alice'in yeraltındaki maceralarının hikayesi ilk olarak sözle, 1862 yılının sıcak bir Temmuz günü yapılan nehir kenarında bir piknikte, yedi yaşındaki küçük bir kızı ve iki kızkardeşini meşgul etmek için anlatıldı."


Yazarın gerçek adı Charles Lutwidge Dodgson ve kendisi Christ Church Oxford'da bir matematik öğretmeni. Alice Pleasaunce Liddell ise Dekan'ın kızı.

Kitabın başındaki bir şiirin şu kıtasından da hikayenin nasıl anlatılmaya başlandığını anlayabiliriz:

"Imperious Prima flashes forth
Her edict 'to begin it' -
In gentler tone Secunda hopes
'There will be nonsense in it!' -
While Tertia interrupts the tale
Not more than once a minute."

İlk kitap bir süre sonra oldukça ünlü oluyor ve o dönemdeki kraliçe Victoria yazarın diğer tüm kitaplarının kendisine getirilmesini istiyor. Tabii bu kitapların arasında aslında matematikçi olan yazarımızın "The Fifth Book of Euclid treated Algebraically, so far as it relates to Commensurable Magnitudes" isimli kitabı gibi matematik kitapları da var.

Ve kitabımız daha sonra çok ünlü olmuş şu cümlesiyle açılışı yapıyor: "Alice was beginning to get very tired of sitting by her sister on the bank, and of having nothing to do."

Tavşan deliğinden düşüş, içip yenilenlerle bir büyüyüp bir küçülme, gözyaşlarında yüzme, ilginç yaratıklarla tanışma fasıllarına da bir adım böylece atılmış oluyor.

Bana ilginç gelen ve hoşuma giden birkaç alıntıyı paylaşmak istiyorum:

'Mine is a long and sad tale!' said the Mouse, turning to Alice, and sighing.
'It is a long tail, certainly', said Alice looking down with wonder at the Mouse's tail; 'but why do you call it sad?'
Sağ taraftaki resimde de Alice'in hikaye(tale) hakkındaki görüşlerini görebilirsiniz.

'Do you mean that you think you can find out the answer to it?' said the March Hare.
'Exactly so,' said Alice.
'Then you should say what you mean,' the March Hare went on.
'I do,' Alice hastily replied; 'at least — at least I mean what I say — that's the same thing, you know.'
'Not the same thing a bit!' said the Hatter. 'You might just as well say that "I see what I eat" is the same thing as "I eat what I see"!'


'And how many hours a day did you do lessons?' said Alice, in a hurry to change the subject.
'Ten hours the first day,' said the Mock Turtle: 'nine the next, and so on.
'What a curious plan!' exclaimed Alice.
'That's the reason they're called lessons,' the Gryphon remarked: 'because they lessen from day to day.'

'Reeling and Writhing, of course, to begin with,' the Mock Turtle replied; 'and then the different branches of Arithmetic - Ambition, Distraction, Uglification, and Derision.'

İkinci kitaba geçtiğimizde ise aradan seneler geçmiş oluyor, ama yazarımız Alice ile vakit geçirmeye devam ediyor. Alice satranç öğreniyor bu dönemde. Roman kahramanlarımız da satranç taşları oluyor, genelde her birinden ikişer tane var, beyaz ve kırmızı: Red Queen(kırmızı vezir), White Knight(beyaz at), Red King(kırmızı şah) gibi.

Kitap ilginç bir içindekiler sayfasıyla açılış yapıyor.
Sayfada bir satranç tahtasını ve üzerinde, kitap boyunca karşılaşacağımız kişileri, yani satranç taşlarını görüyoruz. Alice beyaz piyon olarak yerini almış durumda. Piyonların hareketlerine göre içindekiler de şekilleniyor. Örneğin, 211. sayfada "Alice meets R.Q." deniyor, yani Alice Kırmızı Vezir'le karşılaşıyor.

Aynı zamanda içindekiler dik bir çizgi ile ikiye ayrılmış ve solda Alice'in hareketleri ve bunların olduğu sayfalar, sağda ise diğer piyonların hareketleri ve sayfaları var.

Sanırım bu şimdiye kadar gördüğüm en ilginç ve yaratıcı içindekiler sayfası!


Biraz da ikinci kitaptan alıntı yapalım:

'if it was so, it might be; and if it were so, it would be; but as it isn't, it ain't. That's logic.'
Bence burada p,q ile öğrendiğimiz mantığın kısa ve güzel bir açıklaması var: "p ise q" demektir ki aynı zamanda "q değil ise p değil".

...Humpty Dumpty began again. '... Impenetrability! That's what I say!'
'Would you tell me, please,' said Alice, 'what that means?'
...
'When I make a word do a lot of work like that' said Humpty Dumpty, 'I always pay it extra.'

Yazar, kitabın sonuna bir de şiir eklemiş, bu şiirde de başlarda alıntı yaptığım şiir gibi, hikaye dinlemek isteyen çocuklardan bahsetmiş.

Şiirin son iki kıtası ise şöyle:

In a Wonderland they lie,
Dreaming as the days go by,
Dreaming as the summers die;

Ever drifting down the stream -
Lingering in the golden gleam -
Life, what is it but a dream?

Oldukça ünlü olan bu iki kitap, sadece edebiyat dünyasında ve çocukların zihninde egemenliğini sürdürmekle kalmadı, müzik ve sinema dünyasına da sızmayı başardı. En belirgin örnek olarak Matrix filmini ele alabiliriz. Filmde Neo, aynen Alice'in yaptığı gibi Beyaz Tavşan'ı takip eder. Alice, gerçek bir tavşanı takip ederken, Neo bir dövmeyi takip etmektedir.
Müzik dünyasından bir örnek olarak da Jefferson Airplane'in White Rabbit şarkısını verebiliriz. Şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz, sözlerini aşağıya kopyalıyorum:

One pill makes you larger
And one pill makes you small


And the ones that mother gives you
Don't do anything at all
Go ask Alice
When she's ten feet tall

And if you go chasing rabbits
And you know you're going to fall
Tell 'em a hookah smoking caterpillar
Has given you the call
Call Alice
When she was just small

When men on the chessboard
Get up and tell you where to go
And you've just had some kind of mushroom
And your mind is moving low
Go ask Alice
I think she'll know

When logic and proportion
Have fallen sloppy dead
And the White Knight is talking backwards
And the Red Queen's "off with her head!"
Remember what the dormouse said:
"Feed your head
Feed your head
Feed your head"


Dipnot: Hikayenin korkutuculuğu konusunda fikirlerim az biraz değişti, ama hala insanı rahatsız eden birtakım unsurlar olduğunu düşünüyorum. Resimler hakkında fikrim hiç değişmedi!

24 Ağustos, 2009

29 - Burçlar ve İnsanın Evrimi

Pazartesi, Ağustos 24, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Burçlara inanıp inanmamak serbest, ancak ilginç bir bilgi öğrendim bu oniki burç hakkında. Astrolojiye göre, burçlar insanın evrimini simgeliyorlarmış. Evrim denince bilimsel bir evrim anlamamak lazım tabii, burada kastedilen evrim daha çok doğumdan itibaren kişiliğin gelişmesi gibi bir olgu.

Örneğin Koç burcu ilk burç olduğundan, insanın evriminin ve evrendeki yerinin ilk aşamasını simgeliyormuş. Hayatın ham enerjisi bu burcun karakterini oluştururmuş. Bebekler kendilerini dünyanın merkezi gibi görürler ve büyüdükçe daha büyük bir şeyin bir parçası olduklarını keşfederler. Koç burcu insanlarının da bu bebeklik devresini aşmadıkları takdirde enerjilerini kendilerine dönük ve bencilce kullanacakları iddia ediliyor.

Devam ederek Boğa burcuna geliyoruz. İnsanın ilk kullanacaklarının duyu organları olduğu iddiasıyla, kişinin gördüğü, dokunduğu ve fiziksel olarak tutabildiği şeylerin bu burcun gerçekliğini oluşturduğu söyleniyor. Bu yüzden Boğa burcu insanlarının tutumlu, kendini güvende hissetmek isteyen ve alıştığı insanlardan kopamayan kişiler olduğu söyleniyor.

İkizler'de ise Koç'un enerjisini ve Boğa'nın fiziksel tutumunu geride bırakarak, evreni algılamak için gereken zekaya geliyoruz. Olgun İkizler kişisinin iyi bir araştırmacı ve bilgiye değer veren biri olduğu düşünülürken, olgun olmayanın her konuda biraz bilgisi olan ama hiçbir şeyde ustalaşmayan bir kimse olduğu söyleniyor.

Yengeç'e geldiğimizde hayatta kalma amacından biraz uzaklaşıyor ve aile özlemine yaklaşıyoruz. İhtiyacı olanlara "annelik" taslamaya hazır kişilerden bahsediyoruz. Çocuk sahibi olmak ve büyütmek önemli kavramlar haline geliyor.

Aslan'da ise bireysellik öne çıkmaya başlıyor. Yaratıcılık, ego gibi kavramlar telaffuz ediliyor. İhtiyaç duyulanlar, kişinin bireyselliğini ve yaratıcı potansiyelini ortaya çıkarmak.

İnsan olgunlaştıkça Aslan'da bahsedilen yaratıcı potansiyeli insanlığın hizmetine sunmak ve faydalı bir birey olmak istiyor. Bu ise Başak'ta gerçekleşiyor. İnsanlığa hizmet; tıp ve eğitim alanlarına eğilim bu burç için olağan sayılıyor.



Burada burçlarımız ikiye ayrılıyor. Buraya kadar saymış olduğumuz burçlar insanın dikkatinin kendine dönük olmasını simgeliyor. İnsanın bireyselliğini, evrendeki yerini keşfetmesini ve anlamasını. Bundan sonra sayacağımız burçlar ise dikkatin insanlığa yönelmesini simgeliyor.

Terazi burcuyla devam etmek gerekirse... Terazi bireyle toplum arasındaki dengeye yönelik bir burç. Bu dengeyi sağlayabilmek için adalet duygusu, mantık ve duygular arasındaki denge ön planda. Aynı zamanda birlikteliği de simgeleyen bir burç. Estetik, güzellik, uyum ve sanatsal değerler ön plana çıkmakta.

Akrep burcuyla birlikte insan duygularını ve bu duyguların hayat ve ölümde oynadıkları rolleri anlamaya yönelik bir gelişimden bahsetmeye başlıyoruz. İnsanları anlamaya meraklı ve sorgulayıcı kişilikler baskın oluyor.

Akrep burcu duyguları ile kontrol etmek ve anlamak isterken, aynı istekler Yay burcunda bilgi ile gerçekleştirilmek isteniyor. Entellektüel bir merak ve bilgiye deneyerek ve yaşayarak öğrenme isteği ortaya çıkıyor.

Akrep'te duygu, Yay'da da bilgi kontrolü sağlanınca, Oğlak'ta otorite isteği baskınlaşıyor. Yaşananların, toplumun kurallarına veya kendi yarattıkları kurallara bağlı olmasını isteme durumu başgösteriyor.

Onbirinci burç olan Kova'ya geldiğimizde, Aslan'da bireyselliği iyice beslenmiş olan insan artık toplumun bir parçası haline geliyor ve toplumu dönüştürme isteği belirginleşiyor. İnsanları anlama, mantık yürütme baskın özellikler halini alıyor.

Son burç Balık'a geldiğimizde ise tüm bu öğrendiklerini kullanmak isteyen bir insanla karşı karşıyayız. Bireysel ve toplumsal olarak bir mükemmellik isteği ve bununla birlikte gelen saf bir idealizm bu burcun ana özellikleri arasında. Kısaca evrile evrile (Balıklar alınmasın), her şeyi mükemmel görmek isteyen, duygusal insanlara dönüşüyoruz da denebilir.

Evet...
Kişiliğin evrimi işte böyle simgeleniyormuş zodyağın oniki burcuyla.

Herkese iyi evrimler!..

21 Ağustos, 2009

28 - Vamp

Cuma, Ağustos 21, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , , yorum yok
Vamp kelimesi telaffuz edilince, aklımızda seksi, dilediğini yaptıran, cazibeli bir kadın canlanır. "Femme fatale" kelimesi ile de tasvir edebiliriz bu kadını, anlamı ise "öldürücü kadın". Bu kadın tipi başta sinema olmak üzere, kitaplarda, çizgiromanlarda yerini alır. Sinemada en çok görüldüğü yıllar ise "film noir", yani kara filmin tavan yaptığı yıllar olan 1930'lardır.  


Peki nereden gelir bu vamp kelimesi?

Ben de bunu merak edip peşine düştüğümde, 

1915 yapımı bir Amerikan filmi olan "A Fool There Was"a rastladım. Seksi bir vampir tarafından baştan çıkarılan bir adamın öyküsünü konu alan filmde; öldürücü kadınımız bir vampir, bu kelimenin İngilizce karşılığı da "vampiress" olduğundan, Amerikan argosuna yeni bir kısaltma katılmış olur: Vamp - Yani dişi vampir.

Vamp ya da öldürücü kadın olarak betimleyeceğimiz birçok kadın var, bunların bir kısmı mitolojik karakterler, bir kısmı ünlüler veya romanlardaki hayali karakterler. Bu işin ucu yasak elma hikayesi ile Havva'ya kadar gidiyor. Afrodit, Lilith(hikayesini bilmiyorsanız araştırmanızı tavsiye ederim, kadınların ikinci sınıf cinsiyet olarak görülmesinin ebedi arzusunu iyi bir şekilde yansıtan bir hikaye), Kleopatra, Kedi Kadın vb.

Aslında hepsi de bir korkuya işaret ediyor diyebiliriz:
Kadın korkusuna.

19 Ağustos, 2009

26 - Yayla Çorbası Pişirmek

Çarşamba, Ağustos 19, 2009 Gönderen Berna Arslan , , 4 yorum
İş başa düşünce yayla çorbasının nasıl pişirildiğini öğrenmiş oldum. İşte tarif ve benim yaptığım hatalar tekrarlanmasın diye birkaç ipucu:

İçindekiler
----------------

1 yumurta
1 su bardağı süt
2 yemek kaşığı un
1 avuç pirinç
2 yemek kaşığı yoğurt
Tuz, nane

Yapılışı
-------------

  • Pirinci yıkadıktan sonra tencereye su ve tuz koyarak haşlıyoruz.
  • Bu arada başka bir kapta yumurta, süt, yoğurt, un karışımını çırpıyoruz(mikser veya tel çırpıcı).
  • Pirinç haşlanınca suyundan 2 kaşık karışımımıza koyup, tekrar çırpıyoruz.
  • Karışımı haşlanmış pirinç(ve suyu) bulunan tencereye döküyoruz ve bu işlemi yavaşça ve karıştırarak yapıyoruz.
  • Daha sonra tuz ve eğer kıvamı koyuysa su ekliyoruz, pişirmeye başlıyoruz.
  • Kaynadıktan sonra biraz daha az ateşte pişiriyoruz ve içine nane ekliyoruz.
Dikkat edilecekler
---------------------------
Pirinci haşlarken suyu çok az tutmamak.
Tuzu koyarken çok da korkmamak lazım, artık tadına bakarak keyfinize göre eklersiniz.

Nefis bir çorba... Afiyet olsun!

17 Ağustos, 2009

25 - Altınoluk ve Roma İmparatorluğu

Pazartesi, Ağustos 17, 2009 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Yazları geçirmek için güzel ve huzurlu (ve maalesef gittikçe kalabalık) bir mekan olan Altınoluk'un çocukluktan itibaren bir müdavimi olmama rağmen hakkında bilmediğim ilginç bir hikayesi varmış.

Milattan önce 1242 yılında Fırtına isminde bir geminin Altınoluk'tan(eski adıyla Antandros) hareket ederek Büyük Roma İmparatorluğu'nun kurulmasına vesile olduğu iddia ediliyor. Hatta bu gemiyi yeniden inşa etme çalışmaları da gündemdeymiş. Bu mitolojik yolculuğun İtalyanlar için büyük bir önem taşıdığı da vurgulanıyor.

Sözkonusu geminin Kaz Dağı'nın kerestelerinden imal edildiğini ve imparatorluğun kurucusu Aneas'ı taşıdığını anlatıyor efsane. Geminin inşası tamamlandığında ise suya indirilmesi planlanıyormuş.