30 Ocak, 2013

483 - Hayvanların Duyguları

Çarşamba, Ocak 30, 2013 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Hayvanların zihinleri hakkında ne kadar bilgili olduğumuz tartışılır. Belki de onlarla olan ilişkimizin büyük kısmı onlardan faydalanmak üzerine kurulu olduğundan yeterince meraklı değilizdir.

Psychology today'de hayvanların duyguları üzerine okuduğum şaşırtıcı bilgileri sizlerle kısa kısa paylaşmak istedim:

  • Filler, ölmüşleri için nöbet tutuyor. Hatta ölmüş fillerin etrafa dağılmış kemiklerini topluyorlar.
  • Laboratuvar fareleri empatik hayvanlar. Diğer farelerin acı çektiğini gören farelere acı veren bir uyaran verildiğinde normalden daha çok acı çekiyorlar. (Laboratuvar farelerinde çalışma yapılmasının bir nedeni de fare beyninin insan beynine oldukça yakın olması)
  • Bazı papağanlar 5 yaşındaki çocuklar kadar meraklı ve akıllı.
  • Bir keresinde doğum yapan bir şempanzenin etrafına 200 kadar şempanze toplanmış ve doğum bittiğinde annenin en yakın şempanze arkadaşı sevinçli bir çığlık atarak anne ve çocuğu kucaklamış.
  • Oyun oynamak eğlenceli olduğu için, memeliler zamanlarının yüzde 1 ila 10'unu oyun oynayarak geçiriyor. 
  • Fareler gıdıklanmayı seviyor ve gıdıklandıklarında kendilerine özgü şekilde gülme sesi çıkarıyorlar.
  • Bir deneyde beş haftalık köpek yavruları annelerinden ayrılmış. Bu ayrılık üzerine strese giren minik yavrulara uyuşturucu/uyku getirici madde verildiğinde, ağlamaları durmuş. Bunun üzerine köpeklerin beyinlerindeki duygu merkezinin insanlarla benzer olup olmadığını araştırmak isteyen araştırmacı, uzun süreli çalışmalardan sonra laboratuvar hayvanlarının duygularını orta beyindeki PAG bölgesine bağlamış. Bu bölge ilkel bir bölge, yani evrimsel olarak oldukça eski ve birçok hayvan türü arasında ortak. Bu araştırmalara dayanarak, insanlar ve diğer memelilerin paylaştıkları ortak duyguların şunlar olduğu söylenmiş: korku, öfke, şehvet, ayrılmaya bağlı stres, oyun oynama isteği, şefkat gösterme ve diğerleriyle ilgilenme arayışı içinde olma. İnsanları memelilerden ayıran özelliğin, bu duygular üzerine düşünebilme yeteneği olduğu iddia ediliyor.
  • Son olarak bizim mubişlerde farkettiğim duyguları da ben ekleyeyim: merak, oyun oynama isteği, kızgınlık, kıskançlık, ilgi isteği, neşe...

 

Kaynak:
http://www.psychologytoday.com/collections/201301/animal-minds/animal-emotions-0
http://www.psychologytoday.com/collections/201301/animal-minds/emotions-gone-wild
http://www.psychologytoday.com/collections/201301/animal-minds/what-do-animals-feel
http://www.psychologytoday.com/collections/201301/animal-minds/7-surprising-facts-about-animals-and-us

Resim kaynak:
http://i.telegraph.co.uk/multimedia/archive/00794/chimp_794815i.jpg
http://www.4us2be.com/wp-content/uploads/2010/08/How-can-we-measure-animal-emotions-3.jpg

23 Ocak, 2013

482 - İyi eğitim sistemi nasıl olur: Finlandiya örneği

Çarşamba, Ocak 23, 2013 Gönderen Berna Arslan , , 11 yorum
Yapılan araştırmalara göre Finlandiya'nın eğitim sistemi dünyadaki en başarılı eğitim sistemi. Ülkesinde eğitim reformu yapmak isteyen yetkililer Fin eğitim sistemini araştırıp kendilerine örnek alıyorlar.

Bu sistemin temelinde yatan iki önemli ve değerli unsur şöyle sıralanıyor:
  • Her okula eşit derecede kaynak dağıtımı yapılıyor. Okulun yeri veya kimlerin kaydolduğu önem taşımıyor.
  • Her çocuğun kanunlarla sağlanan çeşitli hakları var. Bunlar arasında okul öncesi eğitim ve geniş kapsamlı sağlık hizmetleri sayılıyor. Ayrıca her okulun çocukların mutluluğundan sorumlu bir ekibi bulunuyor.

Fin eğitim sisteminin neden bu kadar başarılı olduğuna gelince ülkemizde göremediğimiz ve eğitim sisteminin temelini oluşturan bazı unsurların Fin sisteminde oturmuş olduğunu farkediyoruz. Öncelikle öğretmenlere büyük değer veriliyor. Toplum nazarında öğretmen olmak avukat veya doktor olmakla eş tutuluyor. Öğretmen olmak için alınacak eğitim de oldukça üst düzeyde. Araştırma odaklı yüksek lisans derecesi olmayan bir kişi öğretmenlik yapamıyor!

Sınıf öğretmenliğine başvuru o kadar yüksek ki, Helsinki Üniversitesi'nin 120 öğrenci alan sınıf öğretmenliği bölümüne 2012'de 2300 kişi başvuruda bulunmuş. Finlandiya'da öğretmenlik eğitimi veren sekiz üniversite bulunuyor ve hepsinin eğitim-öğretim seviyesi yüksek ve aynı kalitede.

Finlandiya'da yaşayan herkes için anaokulundan üniversiteye kadar eğitim ücretsiz. Okulları denetleyen kurumlar bulunmuyor, çünkü hepsi aynı kalite seviyesinde ve okullar bağımsız. Öğretmenler, bir dersin müfredatını oluşturmaktan, öğrencilerin seviyesini ölçmekten ve kendi eğitim verme şekillerini ve okulun genel başarısını artırmaktan sorumlu. 


Ülke çapında genel ölçme değerlendirme testleri uygulanmıyor. Zira sistem, başarılı olanın öne çıkması ve başarısızların ezilmesi üzerine kurulu değil. Eşitlik üzerine kurulu. Çeşitli ülkelerin eğitim sistemlerini inceleyen kurullar, kalitenin eşitlik ile birleştirilmesinin eğitimde en başarılı sonuçları sağladığını söylüyor. 

Fin eğitim sisteminin başarısını duyup incelemeye gidenler, okullarda son teknoloji aletler görmeyi bekliyorlar, fakat bu beklentileri boşa çıkıyor. Sınıflarda rahat ve resmi olmayan bir ortam mevcut.

Biz de Türk eğitim sisteminde öğretmen kalitesinin ve maaşlarının yükselmesini, özel okulların azalmasını ve eğitime daha çok kaynak ayrılmasını umuyoruz. Peki sizce gelişim için en önemli noktalar neler?

Kaynak:
http://www.washingtonpost.com/blogs/answer-sheet/post/what-the-us-cant-learn-from-finland-about-ed-reform/2012/04/16/gIQAGIvVMT_blog.html

Resim kaynak:
http://edudemic.com/2012/08/the-importance-of-pisa-rankings-for-countries/finland-education/
http://static.guim.co.uk/sys-images/Education/Pix/pictures/2011/11/17/1321531591147/Laakavuori-pupils-from-le-007.jpg

22 Ocak, 2013

481 - Oyun bağımlılığı

Oyun bağımlılığı ciddi bir rahatsızlık mıdır, belirtileri nelerdir, tedavisi var mıdır? Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı kadar ciddiye alınmayan, ama yavaş yavaş gelişmiş ülkeler tarafından tanınmaya başlayan oyun bağımlılığı hakkında konuşmadan önce, bağımlılığın tanımına bakalım.

Bağımlılık, bir maddenin ya da bir etkinliğin ruh ve/veya fiziksel sağlığı kötü yönde etkilemesine karşın kullanımının devam etmesi durumuna verilen bir isim. Bağımlılık, beyin yapısındaki motivasyon, karar verme, öğrenme ile ilgili kimyasal süreçleri etkiliyor. Bağımlılığın temel özellikleri arasında bağımlı olunan şeyle aşırı zaman geçirerek diğer şeylerden ödün verme, bağımlı olunan maddeyi çoğu zaman düşünme ve ona karşı duyulan kontrol edilemeyen istek yer alıyor.


Oyun bağımlılığı ile çok oyun oynama arasında ise fark var. Yani bir kişi bilgisayar veya konsol oyunlarıyla gününün büyük bir kısmını geçiriyor olsa da bağımlı olmayabilir. Bağımlılık, oyun oynamanın hayatın geri kalan kısımlarını nasıl etkilediğiyle yakından ilişkili. 

Oyun bağımlılığıyla ilgili yapılan araştırmalardan çıkan özet sonuçlar şöyle:
  • Gönüllü bir toplulukla yapılan bir çalışmada uzun süre boyunca oyun oynayan kişilerin yüzde 41'i oyun oynamayı bir kaçış olarak gördüklerini söylemiş. Bu topluluğun yüzde 7'si ise bağımlılık özellikleri göstermiş.
  • Online oyun bağımlılarının çoğu erkek. Bu erkekler arasında daha ciddi oyun bağımlısı olanlar daha düşük özgüvene sahip, yaş olarak daha ileri seviyede ve günlük hayatlarından daha memnuniyetsiz. Kadınlar için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.
  • Çok oyun oynadıklarını düşünen kişilerle yapılan ankete göre, bu kişiler bağımlılığın temel özelliklerine sahip: Duygu durum değişikliği, yoksunluk belirtileri, aynı miktarda maddenin etkisi azaldığı için madde artırımı, duyulan şiddetli istek ve nüksetme.
  • Erkek çocuklar şiddet içerikli oyunlara yönelirken, kız çocuklar platform ve puzzle oyunlarını tercih ediyor.
  • Oyun bağımlılığı, akademik başarıda düşüş ile anksiyete ve depresyonda artış ile ilişkilendiriliyor.
  • Oyun bağımlılığı aynı zamanda başarı motivasyonu, kişinin zekasını olumlu yönden değerlendirmesi, heyecan arayışı ile de pozitif biçimde ilişkili.
  • Çin'de yapılan bir araştırma, otoriter ebeveynlik anlayışının lise öğrencileri arasında oyun bağımlılığına etkisi olduğunu göstermiş.
  • Almanya'da yapılan geniş çaplı bir araştırmada ise (15.000 kişilik) erkek öğrencilerin yüzde 3'ünün ve kız öğrencilerin yüzde 0.3'ünün oyun bağımlısı özellikleri taşıdığı görülmüş.

Amsterdam'da 2006 yılında oyun bağımlılığı kliniği hizmet vermeye başladı. Sekiz haftalık bir program ile bağımlılığı tedavi etmeyi amaçlayan kliniğin bir benzeri de 2009'da İngiltere'de açıldı.

Kaynak:
http://www.techaddiction.ca/gaming-addiction-statistics.html#.ULZa3bvyvbk
http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_4180.htm

Resim kaynak:
http://images.bit-tech.net/news_images/2007/06/video_game_addiction_not_a_disorder/article_img.jpg
http://geeksmash.com/wp-content/uploads/2012/08/Video-game-addiction-012-geeksmash.jpg

17 Ocak, 2013

480 - Kendi zamanınızın hırsızı mısınız: Erteleme alışkanlığı

Perşembe, Ocak 17, 2013 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Bugünün işini yarına bırakanlardan mısınız? Ben onlardan biriyim. Terziye gitmesi gereken giysiler aylarca bir köşede durur, doktor randevusu çıkmaz ayın çarşambasına planlanır, yapılacak işler son dakikaya kadar bekletilir. Aslında erteleme alışkanlığı az ya da çok hepimizde var. Zaten bu yüzden yeni yıla girerken insanlar kendilerine yeni yıl için bir amaç listesi yapar, sonra da yılın ikinci haftasında bu listeyi unuturlar.

"Şimdiki zaman eğilimi" diye adlandırılan bu önyargımız nedeniyle gelecekte yapacağımızı düşündüğümüz şeylere bugün bir türlü başlayamıyoruz. Bunun en güzel örneklerinden biri spor salonuna kaydolan ve bir-iki kez giden, hatta hiç gitmeyenler. 
Ertelemeyi bırakacağım... Yarın
Erteleme huyumuz yüzünden bir gün okuyacağımız kitapların, izleyeceğimiz filmlerin listesi kabarıyor; bir gün İspanyolca öğreneceğimize inanıyoruz ve bir gün mekik çekeceğimiz için bugün bilgisayar oyunu oynamayı tercih ediyoruz. Son olarak bir gün hayatımızı değiştireceğimiz -ve hayallerimizi gerçekleştireceğimiz- umudumuz hiç sönmüyor. (Bu noktada insanlık için üzülmekten başka yapacak bir şey yok galiba. Bazen ortalama bir insan ömrü uzun olduğu için hayatımızı rutin işlerle ve ertelenen hayallerle geçirdiğimizi düşünüyorum.)

Ertelemeye karşı savaş açmaya karar veren bir kişi ne yapar? Elbette yapılacak işlerin listesini yapma, bir ajanda tutma, telefondan/internetten bu ajandayı takip etme... Ama bunlar sonuç vermez, çünkü erteleyen kişi zaman yönetiminde kusurlu değildir. Sorunu şimdiki ile gelecek zaman arasında kötü seçim yapmasıdır. Bu noktayı birazdan detaylandıracağım.


Erteleme konusunda ne kadar kötü olduğunuzu anlamak için şu örnekteki kararınızı gözden geçirin: Bir ders için toplam üç makale yazmanız gerekiyor. Bu üç makalenin teslim tarihleri için nasıl karar verirdiniz? a) Hepsini üç hafta sonra vermek b) Üçü için ayrı ayrı teslim tarihleri belirlemek ve bu tarihlere uymak (yoksa sıfır alınacak) c) Her hafta bir tanesini teslim etmek. Bu dersi alan sınıf üç gruba ayrılmış ve her grup bu stratejilerden birini belirlemiş. Sizce en başarılı olan hangisi? C sınıfı, yani her hafta bir makale teslim eden sınıf en başarılı olurken; benim de içinde olduğum, üç makaleyi son güne bırakan A sınıfı en başarısız olmuş.

Erteleme alışkanlığının üstesinden gelinebilir mi? Bu alışkanlığa sahip insanlar baskı altında iyi çalıştıklarını söylerler. Bunun aslında işleri ertelemek için bir bahane olduğu düşünülüyor. Erteleme alışkanlığını yenmenin yolu gelecekteki kendinize güvenmemekten geçiyor. Örneğin kilo vermek istiyorsanız "pazartesi rejime başlıyorum" demek yerine önceden hazırlanmış bir diyet programına evet deyip parayı yatırarak her gün onların size yolladığı yemeği yemeyi kabul edebilirsiniz. Benzer şekilde internetin dikkatinizi dağıtmasını istemiyorsanız Freedom gibi bir program satın alarak bilgisayarın internet bağlantısını belli bir süre boyunca kesebilirsiniz (telefon tehlikesi devam ediyor tabii).
Yapmanız gereken başka şeyler varken başaracağınız işlerin sınırı yoktur.
Kısacası, yapmamız gereken, gelecekteki halimize bel bağlamamak ve gelecekteki kendimizi istediğimiz şeyi yapmaya bugünden mecbur bırakmak. Örneğin, kendi durumumda ertelemeyi şöyle engellemeye çalışıyorum: Yapılacak işleri teslim edeceğim kişiye teslim edeceğim tarihi önceden bildirmeye çalışıyorum. Yine de pek işe yaramıyor. O zaman biraz da ertelemenin kaynağına inelim. Neden erteliyoruz?

Stres, yapılacak işlerin çokluğu, tembellik, motivasyon eksikliği, disiplin eksikliği ve üç yazıda (bir, iki, üç) uzun uzun yazdığım mükemmeliyetçilik, erteleme nedenleriniz olabilir.
Erteleme döngüsü: Yarın yaparım -> asla yapmamak / tam son tarihinden önce yapmak
Ertelemeyle ilgili en büyük sorun ise şu: Kaçtığınız işleri yapmaktan bu işler sizi mutsuz edeceği için kaçarken, erteleme döneminde de mutsuzsunuz. Ertelemek, büyük bir psikolojik yük demek. Aslında yapılması gerekenler zamanında bittiğinde kişi kendini çok daha rahat ve mutlu hissediyor. Ertelemeyi yenmek için önerilen birkaç yöntem daha bulunuyor: Başka birinin, örneğin bir arkadaşınızın durumunuzu kontrol etmesini sağlamak; yapılacak işlere ödül koymak, örneğin bir işi bitirince bir dilim pasta yemek; yapacağınız işi küçük adımlara ayırmak ve yavaş yavaş ilerlemek, acil ve acil olmayan işleri ayırarak iş listesi hazırlamak...

Açıkçası erteleme alışkanlığını yenebilir miyiz bilmiyorum, ancak bazı insanlar için bu alışkanlık sonradan kazanılmışken, bazıları küçüklüğünden beri erteleme alışkanlığını sahip. Sonradan kazanılmış alışkanlığı yenebileceğimize dair küçük bir umudum var sanırım.

Not: Bu yazı yapılacak bir işi ertelerken yazılmıştır. 

Önemli not: Bu yazıyı yazdıktan sonra arkadaşım bir bağlantı paylaştı ve orada okuduğum bir yorum sayesinde erteleme alışkanlığımı yendim (şuradaki tavsiyeler). Bu tavsiyeye gelince: Ertelemenin bir alışkanlık değil bir bağımlılık olduğunu söylüyor. Bağımlılığın tanımının, bir alışkanlığın zararlı olduğunu bile bile devam ettirilmesi olduğu düşünülürse çok mantıklı. Aynı zamanda yorumun yazarı ertelemenin dünya tarihinde en az anlaşılmış ve araştırılmış bağımlılık şekli olduğunu da söylüyor. İki önerisi daha var. Bunlardan biri ertelemenin gerçek sebebini anlamak, çünkü herkes için farklı bir sebep olabilir. İkinci ve önemli nokta ise ertelemenin insana neler kaybettirdiğini anlamak. Kronik bir erteleyici iseniz HAYATI ıskalıyorsunuz demektir. Hayatı otopilota almış gibi yaşamaya dur deyin!

Bir not daha: Ertelemeyle ilgili harika bir animasyon için buraya tıklayın

Kaynak:
http://youarenotsosmart.com/2010/10/27/procrastination/
http://www.newyorker.com/arts/critics/books/2010/10/11/101011crbo_books_surowiecki 
http://www.stevepavlina.com/articles/overcoming-procrastination.htm

Resim kaynak:
http://www.whywesuffer.com/wp-content/uploads/2011/11/WWS-Procrastinate1.jpg
http://i.qkme.me/2fml.jpg
http://www.dudelol.com/img/procrastination.jpg
http://25.media.tumblr.com/tumblr_m2e92nPjpQ1qc4uvwo1_500.jpg

11 Ocak, 2013

479 - Uzun ve Mutlu İlişkilerin On iki Sırrı

Cuma, Ocak 11, 2013 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Psikoloji araştırmaları çoğu zaman laboratuvar ortamında ve denek olarak lisans öğrencileriyle yürütüldüğü için eleştirilir. Aşkla ilgili yapılan çalışmalar da bu eleştiriden nasibini alan cinsten. 2012 yılında aşk üzerine yapılmış bir araştırma ise üniversite ortamından çıkma cesareti gösterip on ve üzeri yıldır evli olan çiftlere odaklanıyor.

Mutlu birlikteliğin sırlarını inceleyen bu araştırmada, on ve daha fazla yıldır evli olan çiftlerin yüzde 40'ı birbirlerine "çok yoğun biçimde aşık" olduğunu belirtirken, yüzde 15'i ise "yoğun biçimde aşık" olduğunu söylemiş. 30 ve üzeri yıldır evli olan çiftlerin büyük kısmı da "çok yoğun biçimde aşık" şıkkını işaretlemiş (kadınların yüzde 40'ı ve erkeklerin yüzde 35'i).


Araştırmanın amacı, uzun süreli mutlu ilişkileri belirleyen faktörleri bulmak. Araştırmanın sonucunda on iki önemli faktör belirlenmiş, buyrun kendinizi ve ilişkinizi test edin:

1. Partneriniz hakkında olumlu düşünmek: Partnerinizin karakteri ve kişisel özellikleri hakkında olumlu düşüncelere sahip olmak. Sizi rahatsız eden özellikleri hakkında uzun uzadıya düşünmek, partnerinizi gözünüzde olduğundan daha sinir bozucu hale getirecektir. İyi ilişkileri olan çiftler, beraber geçirdikleri olumlu deneyimleri olumsuz deneyimlere göre daha fazla hatırlıyorlar.

2. Beraber değilken onu düşünmek: Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor mu? İş için her gün veya bir seyahat için birkaç günlüğüne partnerinizden ayrıldığınızda onun varlığını tamamen unutuyor musunuz? Bu iyiye işaret değil. Yanınızda olmadığı gün boyunca partneriniz en azından bir kere aklınızdan geçiyor olmalı.

3. Onu düşünürken diğer şeylere odaklanmakta zorlanmak: Bu faktörün özellikle erkeklerde önemli olduğu görülmüş, ne de olsa kadınlar aynı anda birden fazla işi yapma becerisine sahipler :) 

4. Yeni aktivitelerden hoşlanma: Beraberken zamanı nasıl geçirdiğiniz önem taşıyor. Eğer birlikte yeni aktiviteler yapmaktan zevk alıyorsanız -örneğin birlikte ikinizin de daha önce denemediği fiziksel veya zihinsel bir aktiviteyi yapmak ikinizi de mutlu ediyorsa- doğru yoldasınız. Bu faktörün de özellikle erkekler için önemli olduğu bulunmuş.

5. Birlikte zaman geçirmek: Sevdiğiniz insanla birlikte zaman geçirmek, aşkı artırmanın en temel yolu. Birlikte geçirilen zamanda yeni aktiviteler denemek önemli olduğu kadar, evde de birlikte bir şeyler yapmak önemli. Örneğin uzun süredir düzenlemek istediğiniz odayı birlikte düzenlemek gibi. Birlikte yemek yapmak, bahçe/çiçek işleriyle uğraşmak, market alışverişine gitmek, hatta evi temizlemek, partnerler arasında duygusal bağı artıran etmenler. Bu maddenin de erkekler için daha fazla önem taşıdığı görülmüş.

6. Sevgiyi ifade etme: Partnerinizi sevdiğinizi yanağına bir öpücük kondurarak veya ona sarılarak ifade etmek önemli.

7. Partnerinizi çekici bulmak: Partnerizin fiziksel yakınlığının sıcaklık ve cinsel arzu uyandırması. Birbirlerine çok yoğun biçimde aşık olduğunu belirten çiftler, partnerlerinin dokunuşu karşısında vücutlarının olumlu tepki gösterdiğini belirtiyor.

8. Cinsel ilişkide bulunmak: İlişkilerinde en mutlu olduğunu belirten çiftler, diğerlerine göre daha sık cinsel ilişkide bulunuyorlar. Cinsel aktivitenin sevgi hissini geliştirdiği düşünülüyor.

9. Genel olarak mutlu olmak: Hayatta genel olarak mutlu olan insanlar, ilişkilerine de güzel bakıyorlar. Stresi kontrol altında tutmak önemli.

10. Partnerinizin her an nerede olduğunu bilmek istemek: Özellikle erkekler için geçerli olan bu faktör, partnerinizin hep aklınızda olduğunu da gösteriyor.


11. Partnerinizin aklınızdan çıkmaması: Azıcık saplantılı olmakta zarar değil yarar var! Kadınlar erkeklerin nerede olduğunu bilmeye pek önem vermeseler de, sık sık onları düşünüyorlar.

12. Hayat sevgisi: Günlük yaşamlarına karşı olumlu yaklaşan insanlar, hayat sevgilerini ilişkilerine de yansıtıyor. İlişkinizin tutkulu olmasını istiyorsanız, duygusal enerjinizi ilgi alanlarınıza, hobilerinize aktarmalısınız. Bu maddeyi okuyunca, aklıma hayatı seven ve bu olumlu yaklaşımını eşiyle olan ilişkisine yansıttığından eşini de yıllarca mutlu etmiş yaşlı erkekler geliyor. Gerçekten de bu madde, erkekler için daha büyük önem taşıyormuş.

Artık uzun ve mutlu ilişkilerin sırlarını biliyorsunuz, şimdi uygulama zamanı!


Kaynak: 
http://www.psychologytoday.com/blog/fulfillment-any-age/201206/the-12-ties-bind-long-term-relationships?page=2

Resim kaynak: 
http://msnbcmedia1.msn.com/j/MSNBC/Components/Photo/_new/101115-couple-hmed-11a.grid-4x2.jpg
http://gasdelarisa.files.wordpress.com/2011/03/happy-old-couple.gif
http://thumbs.dreamstime.com/thumblarge_241/1204034331M9af6D.jpg

10 Ocak, 2013

478 - Mükemmel planlı şehir: Palmanova

Perşembe, Ocak 10, 2013 Gönderen Berna Arslan , 2 yorum
Kuzey İtalya'nın Slovenya sınırına yakın bir alanda Palmanova adında bir yerleşim yeri bulunuyor. Palmanova'yı özel kılan ise yerleşim planı. "Yıldız kale" adı verilen bir sur sistemi ile korunan bölge, rönesansta ideal bir yerleşim alanı olarak kurulmuş.
Palmanova'nın haritası
Venedik İmparatorluğu tarafından 16. yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiş olan Palmanova, Osmanlı saldırısından korunmak amacıyla askeri bir üs olarak planlanmış. 

Rönesans zamanında ütopya fikri, yani toplumun bütününde mükemmeliyetin hakim olması fikri, birçok alanda kendini göstermiş. Palmanova da ütopyaya uygun kurulmuş alanlardan biri. Thomas More'un "Ütopya" kitabının yayıldığı bu yıllarda tüm vatandaşların eşit olduğu bir toplum fikri insanlar arasında yayılırken, bu toplumun duvarlarla çevrili geometrik biçimli bir alanda yaşayacağı hayal ediliyormuş. 
Palmanova'nın dairesel şekli de, dairenin o dönemde en mükemmel geometrik şekil olarak kabul görmesinden kaynaklanıyor. Aynı zamanda askeri bir üs olarak planlanması da dairesel olmasını destekleyen bir diğer etken.
Google Maps'ten uydu görüntüsü
Kaynak ve resim kaynak:
http://en.wikipedia.org/wiki/Palmanova

04 Ocak, 2013

477 - Piramitler nasıl inşa edildi?

Cuma, Ocak 04, 2013 Gönderen Berna Arslan , yorum yok
Eski Mısır'ın büyüleyici yapıları piramitlerin nasıl olup da asırlar öncesinde inşa edilebildiği hep bir merak konusu olmuştur. Kimileri piramitlerin yapımından uzaylıları sorumlu tutarken, kimileri Mısırlıların köle gibi çalıştırıldığını, hatta inşa sırasında hayatlarını kaybettiklerini iddia etmektedir. Bugün hala bu devasa mezarların nasıl inşa edildiği, sırrını korumaya devam ediyor.

En büyük piramit olan Keops piramitinin yapımında 2 milyondan fazla taş bloğun kullanıldığı ve bloklardan her birinin iki ton civarında ağırlığa sahip olduğu biliniyor. Günümüzde Gize'de yapılan kazılar, Keops piramitinin yapımında köle gücü yerine onbinlerce vasıflı işçinin emeğinden faydalanıldığını gösteriyor. Öne sürülen bir fikre göre iş gücü hiyerarşik bir biçimde gruplara ayrılmıştı. Buna göre öncelikle ikiye ayrılan 200.000 kişilik bir grup daha sonra da 20.000 kişilik takımlar oluşturulacak şekilde bölündü. Bu 20.000 kişi de daha sonra yeteneklerine göre yine sınıflandırılmış olabilir.

Piramit inşasının büyük sırlarından biri de planlama aşaması. Mısırbilimci John Romer, birebir ölçek kullanılarak piramitin bölümlerinin planının, inşa edileceği yere konulduğunu öne sürüyor. Aynı zamanda, piramidin inşasının 14 yıl kadar sürmüş olabileceğini söylüyor.


Piramit inşasının hangi koşullarda yapıldığını keşfetmeyi amaçlayan bir test projesi, 14.567 kadar işçinin -en fazla 40.000 işçi olmak üzere- görev aldığını tahmin ediyor. Tekerlek, palanga ve demir aletler olmadan inşanın on yıl kadar sürmüş olabileceği düşünülüyor. 

Kaynak: 
http://en.wikipedia.org/wiki/Great_Pyramid_of_Giza#Construction_theories

Resim kaynak:
http://www.soulsofdistortion.nl/images/picture%2062.jpg
http://www.bbc.co.uk/history/ancient/egyptians/images/pyramid_builders1.jpg

03 Ocak, 2013

476 - Annelerin beyinlerinde çocuklarına ait hücreler bulundu

Perşembe, Ocak 03, 2013 Gönderen Berna Arslan 1 yorum
Anne ve çocuk arasındaki bağın düşünüldüğünden de sıkı olduğu ortaya çıktı. Anne ve fetüs arasında bulunarak, besin, gaz ve artıkların taşınmasını sağlayan plasenta, aynı zamanda anne ve fetüs arasında hücre geçişine de ortam sağlayabiliyor. Bir bireyin yalnızca kendine ait hücrelerden oluştuğunu düşünsek de, yeni çalışmalar bunun tam tersini gösteriyor.

Yapılan bir araştırmaya göre, kadınların beyninde erkeklere ait hücreler bulundu. Henüz bu hücrelerin etkileri veya işlevleri bilinmemekle birlikte, bu hücrelerin Alzheimer'lı kadınlarda daha az görüldüğü ortaya çıktı. Bu sebeple, bu genetik olarak farklı hücrelerin beynin sağlığında rol oynayabilecekleri düşünülüyor.

Beyinde farklı hücrelerin bulunması oldukça ilginç bir durum, çünkü bu hücrelerin beyin işlevlerinde -yani karar almada ve davranışlarımızda- etki sahibi olduklarını düşünebiliriz. Yıllar önce kadınların kanında Y kromozomlu hücrelere rastlanmış ve Y kromozomu erkeklere ait olduğundan, hamilelik sürecinde bebekten anneye geçtiği düşünülmüş.


Yeni çalışma ise farklı hücrelerin yalnızca kan dolaşımında değil, aynı zamanda beyne yerleşmiş şekilde bulunabileceğini gösteriyor. Ölmüş kadınların beyinlerinin incelenmesiyle birlikte, genetik açıdan farklı hücrelerin kadınların yüzde 60'ından fazlasının beyinlerinde ve farklı organlarında görüldüğü tespit edildi. 

Birden fazla gebelik geçirmiş kadınlarda Alzheimer oranı daha düşük olduğu için, Alzheimer'lı olan kadınlarda Y kromozomlu hücrelerin daha fazla olacağı öngörüldü, ancak sonuçlar bu beklentinin tam tersini gösterdi. Henüz nedenler açıklanabilmiş değil.

Hücre alışverişinin yalnızca gebelik döneminde değil, emzirme döneminde de anneden bebeğe geçecek şekilde gerçekleşebildiğini gösteren araştırmalar bulunuyor. Aynı zamanda rahimde ikizler arasında da hücre transferi olabiliyor. Büyük kardeşten anneye geçmiş bir hücrenin, daha sonraki gebelikte küçük kardeşe geçmesi de olası görülüyor. Son olarak, kadınlarda hem kendi annelerinden hem de çocuklarından hücreler bulunabileceği düşünülüyor. 
Bu hücrelerin işlevleri şu anda pek bilinmese de, hücrelerin yapısı kök hücrelere benzetiliyor. Yani bu hücreler, birçok farklı hücre tipine dönüşebilir ve doku onarımında rol oynayabilirler. Aynı zamanda bu hücreler bağışıklık sisteminde de bir rol oynuyor olabilirler. Meme kanseri olan kadınlarla sağlıklı kadınlar karşılaştırıldığında, genetik olarak farklı hücrelerin sayısının sağlıklı kadınlarda daha fazla olduğu görülüyor.

Son zamanlarda duyduğum en ilginç araştırma konularından biri olduğu için paylaşmak istedim. Sandığımızdan daha karmaşık ve birbirine bağlı olduğumuzu da gösteriyor.

Kaynak:
http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=scientists-discover-childrens-cells-living-in-mothers-brain

Resim kaynak:
http://www.babymed.com/sites/default/files/line%20drawing%20pregnant%20woman.jpg
http://www.mfauscette.com/connecting_people.jpeg