27 Ekim, 2013

528 - Kullanmadığınız eşyaları ihtiyacı olana verin: Freecycle Ağı

İşinize yaramayan eşyalarla ne yapacağınızı bilmiyorsanız, çöpe de atmak istemiyorsanız, ihtiyacı olan birini bulmanın kolay yolu Freecycle Ağı'nı kullanmaktan geçiyor. Freecycle Ağı'ndaki üyeler, ihtiyaç duymadıkları eşyaları diğer üyelere haber veriyorlar, böylece ihtiyacı olan üyeler bu eşyaları ücretsiz bir şekilde ediniyorlar. 


Organizasyonun kurucusu Deron Beal, 2003 yılında 30-40 arkadaşına ve Arizona'daki bazı kar gütmeyen organizasyonlara e-posta göndererek Freecycle Ağı'nın kuruluşunu haber veriyor. O günden beri de Freecycle fikri 85 ülkeye yayılıyor.

İstanbul'da Freecycle Ağı şu anda Facebook'ta bir sayfaya sahip. Bu sayfadan talep veya tekliflerinizi iletebiliyorsunuz.

24 Ekim, 2013

Nostalji: Number One Tv Milenyum Top 100

Perşembe, Ekim 24, 2013 Gönderen Berna Arslan 1 yorum
2000 yılına girerken bir milenyum çılgınlığı sarmıştı tüm basını hatırlarsınız. Geride bırakacağımız milenyumun en önemli olaylarının, kişilerinin, filmlerinin listeleri yapılıyordu. Number One Tv de milenyumun en iyi 100 şarkısı diye bir liste oluşturacağını açıklamış ve izleyicilerinden şarkı seçimlerini göndermelerini istemişti. Bu liste, yılbaşı gecesi yayınlanacak ve saat tam 12'de de birinci şarkı çalınacaktı.



Müzik sever biri olarak ben de bu listeye girmesi gerektiğini düşündüğüm birkaç şarkının ismini göndermiştim, şimdi hangileri olduğunu hatırlamasam da. Yılbaşı gecesi ise çok heyecanlı bir şekilde salondan devamlı içerideki odaya giderek hangi şarkının çıktığını ve listedeki geri sayımı takip ediyordum.

Birinci şarkıya geldiğimdeyse hiç beğenmemiştim, bu ne biçim şarkıydı, melodisi bile pek güzel değildi. Daha sonra öğrenecektim ki bu şarkının aslında sözleri önemliydi, John Lennon'dan Imagine'di.


Belki aranızda bu listeyi hatırlayıp nostalji yaşayanlar vardır diye paylaşıyorum, burada görebilirsiniz. Ayrıca ekşi sözlükte de resim halinde tüm listeyi buldum, ona da buradan ulaşabilirsiniz.

23 Ekim, 2013

527 - Bebeklere Mozart Dinletmek: Gerçekten İşe Yarıyor mu?

Çarşamba, Ekim 23, 2013 Gönderen Berna Arslan , , , 3 yorum
Bir dönem bebeklere ilk aylarında, Mozart başta olmak üzere klasik müzik dinletilmesi öneriliyordu hatırlarsınız. Bu tavsiyeye uyan ebeveynler de bazen hamilelik döneminde, bazen ise bebek uyurken geceleri odasında klasik müzik açıyor. Müzik dinlemeyi seven biri olarak bebekleri klasik müzikle uyutmanın küçük bir işkence metodu olduğunu düşünsem de, asıl olarak araştırma sonuçlarına bakalım: Mozart gerçekten de bebekleri daha akıllı yapıyor mu? 

Cevabı aslında içten içe biliyorsunuz: Hayır! 



Mozart etkisinin ilk ortaya çıkışı 1993'e dayanıyor. California Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bir grup öğrenciye bir teste girmeden önce Mozart dinletiyorlar ve bu öğrencilerin testten önce Mozart dinlememiş öğrencilere göre daha başarılı olduğunu görüyorlar. Bu etki oldukça kısa süreli, sadece 15 dakika devam ediyor. 

Klasik müzik dinletilen bebeklerin daha akıllı olacağı efsanesi de bu araştırmaya dayanıyor. Bir sene ABD'de Georgia valisi, hastaneden çıkan her bebeğe bir klasik müzik cd'si verilmesi gerektiğini savunuyor. Böylece akım yavaş yavaş ABD'de yayılıyor. 

1993'teki araştırmayı yürütenlerin kendisi de klasik müzik dinlemenin bebekleri daha akıllı yapmayacağını söylüyor. Sadece uzamsal-zamansal işlemlerle uğraşırken kısa süreli bir fayda sağlayacağını iddia ediyorlar. 

22 Ekim, 2013

526 - Beslenme ve Kanser İlişkisi Hakkında Yeni Çalışmalar

Salı, Ekim 22, 2013 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Çağın korkulan hastalığı kanser ile beslenmenin ilişkisi uzun yıllardır araştırılan ve üzerinde durulan bir konu. Bugün gazete okurken çok ilginç bir videoya rastladım ve burada da bahsetmek istedim. TED'te (ted.com) yayınlanan bir sunumda (2010'da yayınlanmış) konuşmacı doktor, insanların kanseri beslenme şekilleriyle aç bırakabileceğini söylüyor. Türkçe altyazılı olarak bu adresten izleyebilirsiniz.


Fikir özetle şöyle: İnsan vücudunun büyük bir kısmı damarlardan oluşuyor. Anjiyogenez adı verilen süreç, yeni damarların oluşması anlamına geliyor. Örneğin, vücudumuzda yaralar iyileşirken anjiyogenez süreci işliyor. Ancak, bazı durumlarda bu sürecin işlemesi hastalıklarla bağlantılı da olabiliyor. Örneğin kanserde aşırı anjiyogenez görülüyor. Kanser tedavisine yeni bir bakış açısı da buradan kaynaklanıyor: Tümör hücrelerinin çevresindeki anjiyogenez engellenirse kanser tedavi edilir mi?

Videodaki doktor, yaptıkları araştırmalarda bu amaçla üretilmiş ilaçların kanser hastalarının yüzde 60'ında işe yaradığını söylüyor. Diğer hayvanlardan da örnekler veriyor ve ilaçların köpek, at ve yunuslarda da işe yaradığını gösteriyor. İlaçların yalnızca yüzde 60'lık bir kesimde işe yaramasını ise beslenmeye bağlıyor. Bazı besinlerin anjiyogenezi yavaşlattığını ve bu yüzden de beslenme alışkanlıklarımıza eklenmesi gerektiğinden bahsediyor. Bu besinler şöyle:


sarmısak
domates
zeytinyağı
maydanoz
bitter çikolata
lahana
portakal
elma
ananas
vişne
limon
greyfurt
ahududu
böğürtlen
çilek
kırmızı üzüm
kırmızı şarap
muskat
enginar
balkabağı
ton balığı
üzüm çekirdeği yağı
soya fasülyesi

Elbette bunların da sağlıklı yetişmişini, organiğini arayıp bulmak gerekiyor.

Her kanserin küçük ve zararsız bir tümör ile başladığını ama daha sonra çevresinden beslenerek zararlı bir duruma geldiğini belirten doktor, kanserin zararlı hale gelmeden doğru beslenmeyle önlenebileceğini savunuyor.

Resim kaynak:
http://im.rediff.com/getahead/2008/dec/11sli1.jpg

11 Ekim, 2013

525 - Süt Endüstrisinin Acımasızlığı: Süt İçmek İstediğinize Emin misiniz?

"İnekler yavrularına yettiğinden fazla süt verebildikleri için insanlar bu fazla sütü tüketir." Bunu bir yerde duymuş ve gerçek olarak bellemiştim. Belki siz de böyle biliyorsunuzdur. Peki bu gerçek mi? Maalesef hayır. Gerçekler şu sözü doğrular nitelikte: "Sosis fabrikasını gezseniz, bir daha sosis yemezsiniz".

İnekler de insanlar gibi yavruları için süt üretirler. Ancak süt çiftliklerinde doğan yavrular henüz sadece 1 günlükken annelerinden ayrılırlar. Yavru inekler bir yaşını doldurduktan sonra yapay olarak döllenirler. Doğum yaptıktan sonraki 10 ay boyunca süt verirler. Ve daha sonra yapay olarak yeniden döllenirler. Yani insanların süt içebilmesi için inekler hayatlarını ya hamile ya da süt verir halde geçirirler.

İnekler doğal yaşamlarında 20 sene kadar yaşarlar ve sekiz-dokuz sene boyunca süt verebilirler. Ancak çiftliklerdeki kötü şartlar ve stres yüzünden hastalıklar ve üreme bozuklukları ortaya çıkar. Bu yüzden de çiftliklerde geçirdikleri 4-5 senelik hayatlarından sonra kesilmek üzere gönderilirler.

Normalde inekler yavrularına yetecek kadar süt verirler. Ancak hormonlar, antibiyotikler ve genetik müdahaleler sonucunda normalde vermeleri gereken miktardan çok daha fazla süt verirler. Normal yiyecekleri olan ot yeterince süt vermelerini sağlamadığından, onlara yüksek proteinli yiyecekler verilir. Bunların içinde ölü tavuklar, domuzlar ve diğer hayvanlar vardır.

İneklerin dişi yavruları süt endüstrisinin kurbanları haline gelirken, erkek yavruları da genelde çok küçükken annelerinden alınır ve dana eti olarak satılmak üzere kötü koşullarda yetiştirilirler. Küçücük yerlerde tutulurlar, bazen kendi etraflarında bile dönecek alanları yoktur. Özel bir beslenme şekliyle günde bir kilo almaları sağlanır. Düşük demir içeren besinlerle beslenirler ve anemi olurlar. Bunun sebebi ise etlerinin açık renk olmasının istenmesidir. Bu yavrular, ishal ve zatürreye sıkça yakalanır ve annelerinden uzak stresli ve mutsuz bir hayat geçirirler. 

İnsanlar (ve insanlar tarafından beslenen evcil hayvanlar) dışında hiçbir hayvan bebeklik dönemi hariç süt içmez ve hiçbir hayvan başka bir hayvanın sütünü içmez. Süt çiftliklerinin durumunu öğrenmeden önce sıkça düşündüğüm bir soruydu bu: İnsanlar neden başka bir hayvanın sütünü içer? Neden başka bir hayvanın sütü bize faydalı olsun ki?

Süt denince protein kaynağı, kemik erimesi düşmanı, d vitamini kaynağı gibi tanımlar aklınıza geliyordur. Birazdan bunlardan bahsedeceğim.

Öcenlikle, inek sütü, özellikle bebek ve çocuklarda laktoz intoleransı adı verilen gaz, mide krampı, kusma, kaşıntı ve astım gibi belirtilere yol açabilen bir duruma neden olabilir. Uzakdoğulu-Amerikalıların yüzde 75'inin, Yerli- ve Afrikalı-Amerikalıların ise yaklaşık yüzde 90'unun laktoz intoleransı gösterdiğini söylüyor veriler. İngiltere'de yapılmış bir çalışma ise düzensiz kalp atışı, astım, baş ağrısı, yorgunluk ve sindirim bozukluklarının beslenme alışkanlığından inek sütü çıkarıldığında düzeldiğini gösteriyor. 

Hayvansal protein ve yağ ile kolon ve meme kanseri arasında yüksek bir ilişki bulunduğu da gözden kaçmamalı. (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2008837/). 

Sütün, kemik erimesini durdurduğu veya yavaşlattığı görüşüne tam karşıt olan bulgular da mevcut. 34-59 yaşları arasındaki 77.000 kadınla yapılmış bir çalışma, günde iki veya daha fazla bardak süt tüketen kadınların, diğer kadınlara göre kalça ve kol kırıklarına daha yatkın olduğunu bulmuş.

Protein ihtiyacına gelirsek... İnsanlar protein ihtiyaçlarını hububat, ceviz, fasülye, sebze ve baklagillerden karşılayabilir. Mercimek, ıspanak, fasülye, bezelye, brokoli, susam, ayçekirdeği iyi protein kaynaklarıdır. 

Aşağıdaki videolardan süt endüstrisinin çirkin yüzünü görebilirsiniz. Şimdi kendinize tekrar sorun, süt içmek için bu kadar acı vermeye hakkınız var mı?






Kaynak:
http://www.peta.org/issues/animals-used-for-food/cows-milk-a-cruel-and-unhealthy-product.aspx

10 Ekim, 2013

524 - Antik Çağ Uzaylıları

Perşembe, Ekim 10, 2013 Gönderen Berna Arslan , , , , , yorum yok
Uzaylıların eski zamanlarda dünyayı ziyaret ettiğine ve bu temasın insan kültürleri ve teknolojilerinin gelişiminde önemli rol oynadığına inananlar var. Antik çağ uzaylılarına inanan bu kimseler, dinlerin doğuşunu da insanların uzaylılar ile temasına bağlıyor. Uzaylıların oldukça gelişmiş teknolojisiyle karşılaşan ilkel insanların onları ilahi varlıklar olarak kabul ettiğini düşünüyorlar.

Antik çağ uzaylılarına inananlar, insanların uzaylılar tarafından yaratıldığını veya insanların uzaylıların soyundan geldiğini düşünüyor. Fikirlerini desteklemek için antik toplumlarda ortaya çıkan bazı nesne veya yapıları öne sürüyorlar. Örneğin, Mısır'daki piramitler gibi yapıların uzaylılar tarafından yapıldığına inanıyorlar. Aşağıda da bu nesnelerin birkaç örneğini bulabilirsiniz. 
Quimbaya kültürüne ait obje.
Uzaylılar ile temasa inananlar tarafından uçağı temsil ettiği düşünülüyor.
M.S. 400-650 arası yapıldığı düşünülen Nazca çizgileri.
Nazca çizgilerinin tepeden bakmaya elveren bir teknoloji olmadıkça yapılamayacağı söyleniyor.
Ancak zaman içinde bu nesnelerin bazılarının aslında insan ürünü değil doğal olduğu veya yanlış tarihlendiği ortaya çıkmış. Çok ilginç bir şekilde Piri Reis'in haritası da bu nesneler arasında sayılıyor. Bu ünlü haritayı başka bir yazıda değinmek üzere kenara alıyorum.

Tom Cruise ile adının anılmasına aşina olduğumuz Scientology tarikatı da uzaylılar ile temasın gerçekleşmiş olduğunu inanıyor. Antik çağ uzaylıları fikrinin savunucuları, Hinduizmde de uzaylıların izine rastlıyor. Hinduizme göre tanrıların uçan arabalarla seyahat ettiği inanışı, uzaylıların varlığına delalet olarak gösteriliyor. 

Tekvin'i (book of genesis) de uzaylı teorisine göre yorumlayanlar var. En uç noktası da Marc Dem'den geliyor: Dem, İncil'deki Tanrı'nın bir uzaylı olduğuna ve insanlığın başka bir gezegende başladığına inanıyor. Diğer yorumculara göre ise melekler aslında uzaylı: Kendilerine gözcü ismi verilmesi de insanlığı gözlemekle yükümlü olduklarından kaynaklanıyor.

09 Ekim, 2013

523 - Duvar Kağıdına Alternatif: Desenli Boya Ruloları

Çarşamba, Ekim 09, 2013 Gönderen Berna Arslan , , 2 yorum

08 Ekim, 2013

522 - İp Sanatı / String Art

Salı, Ekim 08, 2013 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Etamin işleyip online dükkanıma eklediğimden Emeksensin ve Etsy'de gezinirken birçok değişik el emeği ürüne rastlama fırsatı buluyorum. Son keşfettiğim şey ise string art, yani ip sanatı. İp sanatının örneklerini aşağıda görebilirsiniz. Önce çiviler arka zemine çakılıyor ve bu çiviler arasından çeşitli renklerde ipler geçiriliyor. Bu sayede çeşitli desenler ve yazılar ortaya çıkarılabiliyor.






İlginç olan ise ip sanatının aslında dekoratif amaçlı ortaya çıkmamış olması. İp ve çiviler sayesinde bazı matematiksel kavramların daha iyi anlatıldığını farkeden Mary Everest Boole,  ip sanatını çocuklara matematik anlatmak amacıyla keşfetmiş. İp sanatının dekoratifleşmesi ise 1960'larda gerçekleşmiş.


Resim kaynakları:
http://www.etsy.com/listing/159801966/handmade-family-string-art-72cm-x-25cm?ref=sr_gallery_38&ga_search_query=string+art&ga_order=most_relevant&ga_view_type=gallery&ga_ship_to=ZZ&ga_page=2&ga_search_type=all
www.etsy.com/listing/161735103/blue-bird-silhouette-modern-string-art?ref=sr_gallery_8&ga_search_query=string+art&ga_order=most_relevant&ga_view_type=gallery&ga_ship_to=ZZ&ga_page=2&ga_search_type=all
http://www.etsy.com/listing/162555181/green-ombre-chevron-string-art?ref=sr_gallery_9&ga_search_query=string+art&ga_order=most_relevant&ga_view_type=gallery&ga_ship_to=ZZ&ga_page=5&ga_search_type=all
http://blogtownmom.com/wp-content/uploads/2012/02/headline.jpg