20 Ocak, 2012

366 - Ojeler sağlığınıza zararlı olabilir

Cuma, Ocak 20, 2012 Gönderen Berna Arslan , , , , , , , 2 yorum
Maalesef çağımızda yiyip içtiklerimiz, giydiklerimiz, kullandığımız teknoloji ürünlerinin sağlığımıza olan zararlarını düşünmek zorunda kalıyoruz. Gazetelerde, televizyonlarda sürekli olarak çevremizdeki kanserojen etkenlerden bahsediliyor. 


Bu aralar çeşitli renk ojeleri denemeye sardım ve küçük çapta bir koleksiyonum oluştu diyebilirim. Üzücü olan ise ojelerde de bu tip zararlı maddeler olduğunun söylenmesi. Ojenin içinde zararlı olan formaldehit, toluen ve ftalat bulunduğu söyleniyor. Bu maddeleri ayrıntılı bir biçimde incelersek, durum şöyle: 

"Ftalat", genellikle esneklik, sağlamlık ve transparanlık amacıyla plastiklere ekleniyor. Çocukların oyuncaklarına da eklendiklerinden çocuklar için de risk taşıyor. Plastik eskidikçe, bu madde ortama salınıyor. Ftalat, birçok kozmetik ürününde bulunduğundan dolayı, kadınlar riskli bir grubu oluşturuyor. 1994 ve 2010 yıllarında yapılmış olan iki araştırmaya göre ftalata maruz kalma ile meme kanserine sebep olan hormon değişimleri arasında bir ilişki bulunmuş.

"Toluen"e gelirsek, benzenden çok daha az zararlı olduğu için kullanılması tercih ediliyormuş, ancak solumasının zararlı olduğu belirtiliyor. 

"Formaldehit" daha önce de zararlı olduğunu duyduğum maddelerden biri. Kanserojen madde olarak tespit edilmiş. 

Bu 3 maddeyi içermeyen ojelere "Big 3 Free" deniyor. 



Kendi iddialarına göre Essie, Inglot, China Glaze, OPI gibi markalar bu 3 maddeyi de ojelerinde kullanmıyor. En önemlisi ise ülkemizde en çok bulunan Flormar, Pastel, Golden Rose, Alix Avien, Gabrini gibi firmaların ne kullanıyor olduğu. Pastel'in web sitesinde bu maddeleri kullanmadığı belirtiliyor. Diğerlerinin sitelerinde buna dair bir bilgi bulamadım. Demek ki elimizde sadece Pastel kaldı.

Alternatif olarak su bazlı ojeler kullanmak da mümkün. Örneğin Nail Trick ojelerini tırnaktan çıkarmak için aseton kullanmanıza gerek yok, sadece soyarak çıkarıyorsunuz.

Son olarak hamilelerin zararlı madde içeren ojeleri kullanmamaları öneriliyor. Maalesef sevdiğimiz bir şey daha zararlı çıktı. Oje alırken dikkatli olun!



Kaynaklar:
(1) http://en.wikipedia.org/wiki/Phthalate#Health_effects

(2) http://www.tipsonhealthyliving.com/health-and-wellness/nail-polish-is-bad-for-you-heres-why
(3) http://en.wikipedia.org/wiki/Toluene#Toxicology_and_metabolism


18 Ocak, 2012

365 - Yalnızlığın Uç Noktası

Çarşamba, Ocak 18, 2012 Gönderen Berna Arslan , , , yorum yok
Hollywood'ta bu sıralar Ryan Gosling'in yıldızı parlamış durumda. Drive, Ides of March, Crazy Stupid Love gibi dikkat çeken filmlerde rol alan Gosling'in 2007'de oynadığı sıradışı bir konuya sahip olan "Lars and the Real Girl" adlı bir filmi bulunuyor. Bu filmde içine kapanık, diğerleriyle pek iletişime geçmeyen Lars adında bir karakteri canlandırıyor Gosling. 

Lars, bir gün ağabeyi ve onun eşine bir kadınla görüştüğünden bahsediyor. Bu duruma şaşıran ve sevinen aile, bu kadının gerçek bir kadına benzeyen bir şişme bebek olduğunu görünce şoka giriyor.



Gerçekdışı bir konu gibi mi geldi? Maalesef değil. Bazı insanlar bir partner bulamıyor ve gerçekmiş gibi görünen bebeklerle ilişki yaşamaya başlıyorlar. İlişki derken sadece cinsel olarak algılamayın, onları giydiriyor, onlarla birlikte uyuyorlar. California'da bir fabrika bir süre önce bu canlıya benzer partnerleri üretmeye ve her zevke göre uyarlamaya başlamış. Buraya tıklayarak konuyla ilgili belgeseli izleyebilirsiniz.

17 Ocak, 2012

364 - Doğal Doğum Hakkında

Salı, Ocak 17, 2012 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok
Henüz çocuk sahibi olmamış ve doğuma tanık olmamış kişilerin aklında (ben de bu gruba dahilim) doğum, filmlerde gördüğümüz üzere bir anda sancılarla başlayan, hamilenin hastaneye hemen yetiştirilmesi gereken, stresli, bol bağırış-çağırışlı bir aktivitedir. Aslında doğum böyle değil!

Doğum, bazen saatlerce sürebilen, sancılar çok sıklaşmadıkça kadının hastane yatağına bağlı olmak yerine evinde, bazen ayakta gezinerek bu süreci daha iyi atlatabileceği bir durum. Biliyorsunuz, ülkemizde sezaryen oranları olması gerektiğinden çok daha yüksek. Bunun en büyük sebebi doktorların kolay yolu seçerek sezaryeni tercih etmeleri. Doktorlar neden sezaryeni tercih ediyor diye bakarsak, öncelikle planlı bir şekilde yapıldığı için "doğumun" hangi gün ve saatte yapılacağı belirli oluyor. Bu da büyük bir kolaylık sağlıyor. 

Ayrıca, doktorların doğumu normal bir süreç gibi değil de adeta bir 'kriz yönetimi' gibi algıladıkları da eleştiriler arasında. Sezaryen yöntemi Türkiye'de gittikçe yayıldı, bunun sonucunda hamileler de normal doğumdan korkmaya ve sezaryeni tercih etmeye başladılar. Bunun bir tercih meselesi haline gelmesi bile başlı başına tartışılacak bir konu.


Doğal doğumu destekleyen bir girişimci tarafından başlatılan bir proje var, adı "Pozitif Doğum Hikayeleri". Bu hikayelerde doğal doğum yapan kadınların deneyimleri ve bu sürece nasıl hazırlandıkları anlatılıyor. 

Önemli olan, her hamile hanımın doğum hakkında araştırma yapıp bilgi sahibi olması ve kararlarını bilinçli bir şekilde verebilmesi. Doğal doğum ile ilgili şu kaynaklardan faydalanabilirsiniz:

Pozitif Doğum Hikayeleri:  http://blogcuanne.com/tag/pozitif-dogum-hikayeleri/
Doğal Doğum:  http://www.dogaldogum.com/
Öğrenilmiş doğum korkuları:  http://www.dogaldogumklinigi.com/ IcerikDetay.aspx?id=260

14 Ocak, 2012

362 - Yüksek seviyede duyarlı kişi testi

Cumartesi, Ocak 14, 2012 Gönderen Berna Arslan , , yorum yok
Eğer siz de benim gibi

1. İçedönükseniz: Büyük gruplar içinde olmaktansa, kendi başınıza zaman geçirmeyi tercih ediyorsanız,

2. Çekingenseniz:  Tanıdığınız insanların yanında rahat, yeni insanlarla tanışırken rahatsızsanız,

3. Karar verirken zamanınızın büyük kısmını düşünmeye ayırıyor, aniden harekete geçmiyorsanız,

4. İç dünyanız zenginse:  Yaratıcıysanız, hayalgücünüz genişse; şiir, sanat ve kitaplardan hoşlanıyorsanız,

5. Dış uyaranlara karşı oldukça hassassanız: Sesler, ışıklar, kokular sizi fazlasıyla etkiliyorsa,

Oldukça duyarlı bir insan olabilirsiniz.

Elaine Aron adlı biliminsanının üzerinde durduğu bir konu olan aşırı duyarlılık için Aron ve Aron* tarafından bir de ölçek geliştirilmiş, Türkçe'ye çevirdim, aşağıda bulabilirsiniz. Birçok maddenin sizi tarif ettiğini düşünüyorsanız, yüksek seviyede duyarlı bir insan olabilirsiniz.

İçe ve dışadönüklüğün doğuştan gelen bir karakter özelliği olduğu düşünülüyor. Biyokimyasal bazı farklar da görülmüş. Ben hangisiyim diyorsanız daha önce bu konuda bir yazı yazmıştım, oradaki kısa testi çözebilirsiniz, buraya tıklayın. Aşırı duyarlılığın ise içedönüklüğün altında yatan neden olabileceği düşünülüyor. 


1. Güçlü uyaranlar seni kolayca bunaltır mı?
2. Çevrendeki ince ayrıntıların farkında mısındır?
3. Diğer insanların ruh halleri seni etkiler mi?
4. Acıya karşı daha duyarlı mısındır?
5. Yoğun günlerde yatağa, karanlık bir odaya veya yalnız kalıp rahatlayabileceğin herhangi bir yere çekilme ihtiyacı duyar mısın?
6. Özellikle kafeinin etkilerine karşı duyarlı mısın?
7. Parlak ışıklar, güçlü kokular, kalın kumaşlar veya yakında çalan siren gibi şeyler seni kolayca bunaltır mı?
8. Zengin, karmaşık bir iç dünyan var mı?
9. Yüksek sesler seni rahatsız eder mi?
10. Sanat veya müzik seni derinden etkiliyor mu?
11. Sinir sistemin bazı zamanlarda çok bitkin düştüğünden dolayı yalnız kalma isteği duyuyor musun?
12. Vicdanlı mısın?
13. Çabuk irkilir misin?
14. Kısa zamanda çok iş yapman gerektiğinde bunun hakkında devamlı konuşur musun?
15. Fiziksel bir ortamda insanlar rahatsız olduğunda, daha rahat bir ortam için gereken değişiklikleri genelde bilir misin (ışıklandırmayı veya oturma düzenini değiştirme gibi)?
16. İnsanlar senden aynı anda çok iş yapmanı beklerlerse rahatsız olur musun?
17. Hata yapmaktan veya bir şeyleri unutmaktan kaçınmak için çok uğraşır mısın?
18. Şiddet içerikli film ve tv programlarından uzak durmaya özen gösteriyor musun?
19. Çevrende birçok şeyin olup bitmesi seni rahatsız eder mi?
20. Çok aç olmak sende konsantrasyon kaybı veya moral bozukluğu gibi ciddi bir tepkiye yol açıyor mu?
21. Hayatındaki değişiklikler seni allak bullak eder mi?
22. Hoş kokular, tatlar, sesler ve sanat eserlerini farkeder ve tadını çıkarır mısın?
23. Aynı anda birçok şeyin olmasını rahatsız edici bulur musun?
24. Üzücü ve bunaltıcı durumlardan kaçınmak için hayatını düzenlemek senin için önde gelen bir davranış şekli midir?
25. Yüksek ses veya karışık görüntü gibi yoğun uyaranlar seni rahatsız ediyor mu?
26. Rekabet etmek veya bir işi yaparken izlenmek durumunda kalırsan, bu durum seni normalden daha azını başarmana neden olacak kadar sinirli ve zayıf yapar mı?
27. Çocukken, ebeveynlerin veya öğretmenlerin seni çekingen ve utangaç bulurlar mıydı?

 * Aron, E. N. & Aron, A. (1997). Sensory-Processing Sensitivity and Its Relation to Introversion and Emotionality. Journal of Personality and Social Psychology, 73(2), 345-368.

12 Ocak, 2012

361 - Stephen Wiltshire: Otistik Sanatçı

Perşembe, Ocak 12, 2012 Gönderen Berna Arslan , , 1 yorum
Bir manzarayı sadece bir kez gördükten sonra, onu tüm detayları ile kağıda aktarabildiğinizi düşünün. Stephen Wiltshire'ınki böyle bir yetenek. 3 yaşında otizm tanısı konulan Wiltshire, 1974, Londra doğumlu. 1977'de babası bir kazada vefat edince, kendisi bir okula gönderiliyor ve orada resme olan ilgisi ortaya çıkıyor. 


Öğretmenleri tarafından sanat konusunda desteklenen çocuk, ancak 5 yaşında konuşabiliyor. Wiltshire, 1995-98 yılları arasında sanat okulunda okumuş. Bir keresinde Londra üzerinde yaptığı helikopter gezisinden sonra Londra'nın merkezini ayrıntıları ile resmetmiş. Eserlerinin arasında şehir panoramaları da bulunuyor.

Wiltshire, Savant sendromu adı verilen bir duruma örnek teşkil ediyor. Bu durum, gelişimsel bozukluk yaşayan insanların nadiren de olsa, bir veya birden fazla alanda oldukça kabiliyetli olmalarına karşılık geliyor.



07 Ocak, 2012

360 - Çocukların Berbat Ettiği Şeyler

Cumartesi, Ocak 07, 2012 Gönderen Berna Arslan , , 2 yorum
Çocuklar hakkındaki bloglar ve siteler her zaman sevimli ve sevgi dolu olmayacak elbette. Onların da sinir bozucu tarafları yok mu? Shitmykidsruined adlı site çocukların berbat ettikleri eşyaları gösteriyor. Örneğin aşağıdaki fotoğrafta 16 aylık bir ufaklığın, cep telefonu metnini tersine çevirmeyi başardığını görüyoruz. Telefon artık aynaya tutularak kullanılıyormuş. 


Başka bir hikayede ise mutfak lavabosunun altındaki boru kırılmış ve su akıtıyor. Boruyu açtıklarında ise karşılaşılan görüntü şu:


Kamışlar, lolipop çubukları ve bir kalem!

Çocukların ruh sağlığına ve eşyalara olan zararlarını görebileceğimiz bu site, sanırım ebeveynler için de bir rahatlama noktası =) 

06 Ocak, 2012

359 - Elektronik Atıklarınızla Ne Yapabilirsiniz?

Evinizde kullanılmayan elektronik aletler var mı? Hem bu aletler evinizde boşuna yer kaplamasın hem de bir faydanız dokunsun. İstanbul Kadıköy Belediyesi, İsveç Torsby Belediyesi ile işbirliği yaparak birkaç senedir elektronik atıkları evinize gelerek topluyor. 

Proje kapsamında atıklar yeniden değerlendiriliyor. Örneğin kullanılabilir olanlar köy okullarına yollanabiliyor. Bu mümkün değil ise atıkların parçalarının tekrar kazanımı sağlanıyor. Bizim de evimizde fazladan bir yazıcı ile tarayıcı vardı. Kendilerini aradıktan yaklaşık bir hafta sonra arayıp evden almaya geldiler. Çok başarılı bir proje, duyurmak istedim.

Telefon numaraları: 0216 414 38 15

05 Ocak, 2012

358 - Gizli Öfke

Perşembe, Ocak 05, 2012 Gönderen Berna Arslan , 4 yorum
Birine veya bir duruma sinirlendiğinizde bunu ne kadar dışarıya yansıtabiliyorsunuz? Eğer kızgınlığınızı olması gerektiği gibi yaşayamıyorsanız, bu durumun sizi hem fiziksel hem de manevi olarak etkilemesi mümkün. Aşağıda gizli öfkenin yol açtığı belirtileri okuyacaksınız. Kızgın hissetmemek, kızgın olmadığınız anlamına gelmiyor. Eğer kızgınlığınızı bastırmayı alışkanlık haline getirdiyseniz aşağıdaki belirtilerden birkaçını yaşıyor olabilirsiniz:
Yapılması gereken işler dururken erteleme

Devamlı geç kalma

Sadist veya ironik mizahtan hoşlanma

İğneleyerek konuşma

Aşırı kibarlık veya neşe gösterme (kızgınlığı saklama)

Sık sık iç geçirme

Canınız yanarken gülümseme

Sık sık görülen rahatsız edici ya da korkutucu rüyalar

Normalde olduğundan daha hızlı yorulma

Önemsiz şeylere karşı duyarlı olma

Uygunsuz zamanlarda uykunun gelmesi

Monoton bir ses tonu ile konuşma

Uykuya dalmada veya gece boyunca uyumada zorlanma

Hareketlerin yavaşlaması

Sıkılmak, önceden ilgi duyulan şeylere karşı hissedilen ilgisizlik

Günde 12-14 saat kadar aşırı uyumak

Dinlenmiş değil de yorgun uyanmak

Kronik depresyon: Uzun süre boyunca kötü hissetmek

Ülser

Kronik boyun tutulması

Spazmı andıran bacak hareketleri

Yüz tikleri

Elleri sık sık yumruk yapma

Uykuda diş gıcırdatma


04 Ocak, 2012

357 - Evden Çalışmanın Kötü Tarafları

Çarşamba, Ocak 04, 2012 Gönderen Berna Arslan , , 3 yorum
"Evden çalışıyorum" diyen kişiye imrenmemek mümkün müdür? İster yatar, ister kalkar. Rahat giyinir, isterse mola verir, oyun oynar. Peki evden çalışmak gerçekten bu kadar harika mı? Ben size söyleyeyim: hayır!

İnternetten öğrendiğime göre hiçbir şeyde olmadığı gibi bu konuda da böyle düşünen bir tek ben değilim. "Evden Çalışmanın Karanlık Tarafı" adlı yazısında Frederic durumu çok başarılı bir şekilde özetliyor. Aşağıda onun ve benim dikkatimi çeken noktalarla ilgili yorumlar bulacaksınız. Fikirlerinizi beklerim:
Evden çalışıyor olsan bile, profesyonel görünmek önemlidir.

1. Çalışma zamanlarının belirsiz olması

Belirsizlik insanı çok da mutlu eden bir şey değil. Bir programımız olmadığı sürece tembel ve düzensiz olmaya eğilimliyiz. Eğer bir çalışma programınız yoksa dikkatinizin dağılması ve başka işlerle meşgul olmanız an meselesi. Tabii ki evden çalışanlar için çalışma programı düzenli bir işte çalışanlara nazaran daha rahat olabilir. Örneğin her gün işe başlama saatiniz 8 buçuk-9 değil de 10 olabilir. Fakat mutlaka bir programınız olmalı.

2. Erteleme
Aslında başka bir iş yapman gerekirken yaptıklarınla başaracaklarının sınırı yok.

Aslında erteleme evde çalışmaktan kaynaklanan bir özellik değil ama yine de bir etkisi olduğunu zannediyorum. İngilizce'de 'procrastination' adı altında geçen erteleme kavramı yapılması gereken işlerin sürekli olarak ileri bir tarihe ertelenmesine karşılık geliyor. Tabii bu dönemde yapılmaması gereken ne kadar iş varsa bir anda çekici hale geliyor, örneğin evi temizlemek, bilgisayarınızdaki dosyaları düzenlemek gibi. Erteleme alışkanlığı ucu açık, belirsiz bir iş yapmaktan veya mükemmeliyetçilik yüzünden bir işe başlayamamaktan da kaynaklanabiliyor. 

3. Hareket eksikliği

İşiniz bilgisayar başında. Kendinizi kaptırırsanız saatlerce hareketsiz oturabilirsiniz. Bir de faturaları internet üzerinden ödüyor, hatta yemeğinizi veya yemek malzemelerinizi internetten sipariş ediyorsanız. Yeterince hareket ettiğinize emin olmak için de bir program yapmak şart. Örneğin her sabah çalışmaya başlamadan önce evden dışarı çıkıp yürüyüş veya koşu yapmak faydalı olabilir.
Sen şanslısın, evden çalışıyorsun.
4. İletişim eksikliği

Evden çalışmak = İş arkadaşı eksikliği. Arkadaşlarınızı görmek için zaman ayırmak ve plan yapmak şart!

5. Cabin Fever sendromu

Bir mekanda uzun süre kalmaktan ötürü duyulan sıkıntıları özetleyen bir sendrom. Bunlar arasında aşırı uyuma, paranoya, yağmurda/karanlıkta bile birden dışarı çıkma arzusu, unutkanlık bulunuyor. Bu sıkıntılardan kurtulmak için DIŞARI ÇIKMAK gerekiyor. Doğayla iletişim haline geçmek iyi geliyor. Evde kaldıkça evin insanı içine çektiği söylenir. Teknolojinin gelişmesi de bunu desteklediğinden dikkatli olmak şart. 

Evden çalışmak harika demeden önce bir kez daha düşünün. Elbette olumlu tarafları çok, ama disiplin normal bir işe göre çok daha fazla şart. Ve bu disiplin içinizden gelmek zorunda...

03 Ocak, 2012

356 - Su Damlasına Hapsolunan Görüntüler

Salı, Ocak 03, 2012 Gönderen Berna Arslan , , 1 yorum
Fotoğrafçı Markus Reugels, tek bir su damlası içinde arkaplanı yakalayarak etkileyici görüntüler elde ediyor. 


Reugels, bu görüntüleri yakalamak için haftalarca uğraşıyor. Su damlaları düz bir planda olan arkaplan görüntülerini ters olarak yansıtıyor. Bu teknikle gerçekçi gezegenler yaratmak mümkün oluyor.


Reugels, fotoğrafları etkileyen birçok faktör olduğundan bahsediyor, bunlar arasında suyun ısısı, damlanın yüksekliği gibi özellikler bulunuyor. Fotoğrafçıların buluştuğu Alman bir web sitesinde basit damla fotoğrafları gören ve bundan ilham alarak kendi ekipmanını kuran fotoğrafçı bazen 500 fotoğraf çektiğini ve bunlardan sadece birkaçının mükemmel olduğunu söylüyor.

Reugels'in kurmuş olduğu teçhizat