20 Ağustos, 2013

512 - Güzel şehir Dresden

Salı, Ağustos 20, 2013 Gönderen Berna Arslan , , , , yorum yok

İş sebebiyle gittiğim Leipzig'in Dresden'e yakın olduğunu görünce bu fırsatı kaçırmadım ve trene atlayarak 1 saatte bu güzel şehre vardım. Daha önce Dresden'in adını çok duymuştum. Almanya'nın romantik şehri olarak bahsi geçiyordu, Prag'a yakın olduğu için Prag turlarında turistlerin ziyaret ettiği bir noktaydı. Ben de gitmeden önce görülecek yerlerin bir listesini yaptım ve sabah saatlerinde başladım gezmeye.

Kaldığım otel merkeze yakındı, yürüyerek ilk olarak Frauenkirche'ye, yani Kadınlar Kilisesi'ne ulaştım. 18. yüzyılda kurulmuş olan bu kilise, İkinci Dünya Savaşı'nda oldukça zarar görmüş, ama daha sonra restore edilmiş. Özellikle kilisenin formunu ve dıştan görünüşünü çok değişik ve güzel buldum. 



Frauenkirche
Buradan çıkınca görmek istediğim yer Residenzschloss, yani kralların ve seçilmişlerin yaşamış olduğu saraydı. Özellikle ilgimi çeken ise buranın içinde yer aldığını duyduğum Türk odasıydı (Türckische Cammer). Gezime Türk odası ile başladım. Türkiye dışındaki ülkelerde yer alan en etkileyici koleksiyonlardan birine sahip olan Türk odasında, Osmanlı dönemine ait hançerler, kılıçlar, çadırlar, nesneler görebiliyorsunuz. Burada fotoğraf çekmek yasaktı, ben de büyük çadırın fotoğrafını internette bulduğum şekliyle ekliyorum.  


Osmanlı çadırı, Türk Odası, Residenzschloss
Bu kısımdan çıkıp sarayın diğer kısımlarındaki hazineleri de dolaştım. Dekoratif eşyalar, değerli saatler, takılar ve birçok obje gördüm. Oldukça geniş kapsamlı bir koleksiyondu. Vişne çekirdeğinden yapılmış çeşitli süs objeleri de oldukça ilgi çekiciydi. Bir tanesini altta görebilirsiniz.



Bir dönem dekoratif eşyalarda mercanın moda olmasının garip etkilerini ise aşağıdaki objede gözlemleyebilirsiniz.


Bu sarayı terkedip yemek bulma amaçlı etrafta yürürken karşıma Zwinger çıktı. Zwinger adı verilmiş bu alan, kocaman bir bahçenin çevresinde yer alan bir saraydan oluşuyor. Harika bir görüntüsü var. Günümüzde bu saray, üç farklı sergiye ev sahipliği yapıyor. Bunlar bazı usta ressamların eserlerini görebileceğiniz Gemaeldegalerie Alte Meister, porselen koleksiyonlarına göz atabileceğiniz Porzellansammlung ve de tarihi saat ve bilimsel aletlerin görülebileceği Mathematisch-Physikalischer Salon. 

Zwinger
İlk olarak resim sergisi ile başladım ve bu sergide Rafael'in ünlü Sistine Madonna'sını ve böylece sevimli ve ünlü meleklerini görme fırsatı buldum. Ünlü tablolar arasında Uyuyan Venüs (Giorgione), Açık Pencerenin Yanında Mektup Okuyan Kız (Vermeer) sayılabilir. Aşağıdaki tablo da sergide hoşuma gitti, ismi Diyojen Dürüst Bir İnsan Arıyor (Jordaens).


Buradan çıkınca porselen sergisinin bir kısmını gezdim, matematik-fizik bölümüne ise girmedim. Dresden'de yapılacakları araştırırken gözüme çarpan ilginç bir dükkan vardı. Burası dünyanın en güzel süt ürünlerini sattığını iddia eden ve oldukça güzel ve eski bir tasarımı olan Pfund's Molkerei adlı dükkandı. Ben de yol çalışması yüzünden tren güzergahları değiştiği için kah bol bol yürüyerek, kah tren yollarında kaybolarak bu dükkana ulaştım. Pek popüler bir bölgede olmasa da elinde kitaplarıyla dükkana gidip gelen turistler sıkça görülüyordu. Dükkanın içi gerçekten de çok güzel, eskiden tüm dükkanlar böyle miydi acaba diye insan düşünüyor. Burada da fotoğraf çekmek yasaktı, o yüzden internet fotoğrafı ile yetiniyoruz.

Pfund's Molkerei
Yalnız bu ünlerini maddi açıdan biraz kötüye kullanıyorlar gibime geldi. Menüdeki yiyecek, içeceklerin ve hediyelik eşyaların fiyatları Almanya ortalamasına göre yüksekti. Yine de buradan vintage resimli metal bir kutuda süt sabunu alarak en azından orijinal bir hediyelik alayım dedim. 

Yürümekten ayaklarıma kara sular indiğinden bir buçuk saatlik otel molası verdim. Belli bir saatte kapanan görülecek yerlerin çoğunu görmüştüm ve bundan sonra açık havadaki yerlere uğrayacaktım. Yurtdışında park ve bahçeler müdürü kesildiğimden elbette Grosser Garten, yani Büyük Bahçe adı verilen yeri kaçırmadım. Yanında Volkswagen'in tamamen camlarla kaplı fabrikasının yer aldığı büyük bahçenin içinde bir de eski şato bulunuyor. Bu bahçede işten çıkmış insanlar paten kayıyor, koşuyor, ya da bisiklete biniyordu. Adı gibi gerçekten kocaman bir bahçeydi, içinde kocaman bir tavşan da gördüm. Bu şehirde yaşayanların böyle bir alana sahip oldukları için şanslı olduklarını düşündüm. Gündüz erken saatte gelinirse bahçeyi gezdiren bir tren de bulunuyor.

Grosser Garten


Buradan çıkışta ise artık Brühl Terasları'nı görmem gerektiğini biliyordum. Aslında Kadınlar Kilisesi'nin yan sokağından yürüyerek devam etsem zaten buraya ulaşacakmışım, ama farkında değilmişim. Yine de akşam saatlerinde gitmek daha iyi oldu sanırım, manzara oldukça güzeldi. Burası oldukça turistik bir yer. Brühl Terasları adı verilen yer bir merdivenle çıktığınız bir köprü gibi. Buradan şehrin ve nehrin manzarasına hakimsiniz - ne de olsa Almanya düz bir ülke! Augustusbrücke adı verilen köprüyü de görüyorsunuz. Bu terasların altında ise birçok turistik lokanta ve kafe yer alıyor. Ufak bir hediyelik eşya dükkanı da burada bulunabilir. Terasta şehrin çizilmiş resimleri satılıyordu. Bunlardan almayı seviyorum, evde duvara yapıştırıyorum. 

Brühl Terasları'ndan manzara

Teraslardan devam edip biraz daha yürüyünce Fürstenzug adı verilmiş, bir duvar üzerine Almanya'nın prenslerinin tarihinin resmedilişini görüyorsunuz. Artık zamanım kalmadığı için göremeyeceğimi sanıyordum, ama yolumun üstüne çıkınca burayı da görmüş oldum. (Elimde iki harita da olsa yön duygum kötü olduğundan birbirine yakın yerleri uzun aralıklarla görebildim) 

Fürstenzug
Yeme-içme konusunda pek bir bilgi veremeyeceğim. Gündüz gezerken basit bir şeyler yemek istedim ama bulamadım, ben de bir müzenin kafesinde yedim mecburen. Akşam ise Brühl Terasları'nın orada bir lokantada yedim. İçi çok güzel ve değişikti (ismi Antik kafeydi sanırım), ama yiyecekleri biraz turistikti. Mesela Apfelstrudel isimli ünlü tatlıyı (en sevdiğim) olması gerektiği gibi değil de, milföyle yapmışlardı. 

Dresden'i çok beğendim ve kesinlikle bir günlük bir şehir olmadığını anladım. Oldukça büyük bir şehir ve en az iki-üç gün gerekli hakkını vermek için diyorum. Nehirde tekne gezisi yapılabilir, dağ trenine binilebilir, opera binası ve şehir müzesi görülebilir. En çok da şehrin tadı daha iyi çıkarılabilir. Mutlaka görünüz, sevgiler!

0 yorum: